0.1

228 25 17
                                    

Taehyung ensesinden tuttuğu vampir bozuntusunu departmanın tam ortasına fırlatmıştı.

Vampirlerin bu yaptığı, bardağı taşıran son damla olmuştu.

İğrenerek sivri dişlerine ve ağzından akan kana bakmıştı. Buna rağmen hala patavatsızca gülüyor ve psikolojik oynuyordu. Aklınca 'Sizi takmıyorum, ölmek de umrumda değil.' mesajı veriyordu.

Taehyung hızlıca diz çökmüş olan vampirin yanına çökmüş ve arkasından bağlı olan ellerini daha çok geriye çekip boğazını sıkmaya başlamıştı. Onun gülen ve umursamayan bu hali, daha da çileden çıkmasını sağlıyordu. Kulağına eğilmiş ve tıslayarak konuşmaya başlamıştı.

"Anlaşma yaptığımızı sanıyordum."

"İstersem tek hamlemle bu kelepçeden kurtulup sizi kanınızın son damlasına kadar sömürebilirim Bay Kim."

Taehyung alayla gülmüş ve ayağa kalkıp sertçe göğsüne tekme atıp yere düşmesini sağlamıştı.

"Denesene."

Bu güçlü vampirleri zapt etmenin yolunu biliyordu Taehyung. Kelepçelerinde var olan manyetik alan tüm güçlerini emip, hapsediyordu.

Vampir kurtulmayı denemiş fakat beceremeyince şok olmuş gözlerle Taehyung'a bakmaya başlamıştı.

"Bu... Nasıl?!"

Sinirle kükreyen vampire karşın, Taehyung yerde yatan bedenini ayaklarının altına almıştı.

"Sana birşey söylemiştim, değil mi? Anlaşma yaptığımızı sanıyordum. Ah, unuttun mu zavallı yaratık? Hatırlatayım."

Ayaklarını ezdiği bedenden çekmiş ve odadaki masanın hemen arkasındaki camdan yıkılmış şehre bakmıştı. Eskisi gibi renkli değildi artık şehir, gri hüküm sürüyordu. Gökyüzü de böyledi. Adeta kıyameti andırıyordu. Ve acı olan, tüm dünyanın bu halde olmasıydı.

"Anlaşmamız, azınlıkta kalan insan nüfusuna dokunmamanızdı, karşılığında istediğinizi alacaktınız."

"Karşılığında mı? Hah, o asa zaten vampirlere ait."

"Ondan bahsetmiyorum, cidden, daha anlaşmayı bilmeyen bir aptalla konuştuğuma inanamıyorum."

Gözlerini camdan çekmiş ve elleri cebinde bir şekilde tekrar yerde yatan yaratığın yanına gidip, suratına okkalı bir tokat geçirmişti. Hissetmeyeceğini biliyordu, fakat hakimiyet onun elindeydi değil mi, istediğini yapardı.

"Baston, zavallı şey. Baston. İnsanları rahat bırakmanız karşılığında bastonu teslim edecektik. Fakat görüyorum ki insan soyunu her geçen gün yok etmeye yeminli gibisiniz, eh, sanırım git gide yaygınlaşan vampir hastalığınızı gidermek istemiyorsunuz. İnsanları öldürmeniz ya da dönüştürmeniz, sizin sonunuzu getirir aptallar. O baston olmadan, o elmas bastonun zümrütü olmadan, salgın hastalığınızın geçeceğini mi sanıyorunuz? Oh, pekala, sanmaya devam edin."

O baston vampirlerin tek kurtuluşuydu. Çünkü git gide yayılan salgın hastalıklarının panzehri o bastonun ucundaki, zümrüt taşında saklıydı. İnsanları rahat bırakmaları karşılığında, bastonu alacaklardı fakat sözlerinde durmuyorlardu. Bunlar, neylerine güveniyorlardı?

"Bay Kim, baston sizde olabilir ama, asa hala bizde. O asanın kapsadığı alanı biliyor musunuz? Aynı anda tam iki milyon insanın kanını bebek vampirlerimizi doyurmak için toplayabiliyoruz."

"Ama baston olmadan tedavi olamazsınız, değil mi? Devam edin. İnsanları yok etmeye devam edin ki, şuracıkta öleceğimi bilsem de ağzımı açıp, size bastonun yerini asla söylemeyeyim. Onu, ben söylemediğim sürece bulamazsınız. Diyelim ki, o asa ile insanları yok etmeye devam ettiniz, dünya üzerinde hiç insan kalmayana kadar... Dünyayı ele geçirdiniz, ama hastalığınızı yenemediniz. Teker teker ölme sırası size geçecek. Şunu anlayın artık, baston olmadan bir hiçsiniz. Ve ayrıca anlaşmayı bozmanızı sağlayacak güvence kaynağınız ne, onu da bilmiyorum. Ama bastonsuz iyileşemeyeceğiniz en büyük gerçek."

vampire hunter | taejinWhere stories live. Discover now