XII. Yüzlerce İnsan

573 19 4
                                    

Doktor Manette'in Sessiz Evi, Soho Meydanı'nın biraz ilerisindeki sessiz bir sokağın köşesindeydi. Vatan hainliği davasının üzerinden dört ay geçmiş, mesele halkın ilgi alanından ve hafızasından çıkarak açık denizlere taşınmıştı ki, Mr. Lorry güzel bir pazar günü öğleden sonra, Doktorla yemek yiyeceği için yaşadığı Clerkenwell'den çıkarak güneşli caddeler boyunca yürüdü. İş için daha birçok kereler bir araya geldiklerinden Mr. Lorry ile Doktor arkadaş olmuş, o sessiz sokak köşesi hayatının güneşli bir parçası olmuştu.

Bu güzel pazar günü Mr. Lorry'nin, öğleden sonra Soho'ya doğru yürümesinin alışkanlık halini almış üç sebebi vardı: Birincisi, böyle güzel pazar günlerinde, genelde, akşam yemeğinden önce Doktor ve Lucie'yle yürüyüşe çıkardı; İkincisi, sevimsiz pazar günlerinde bir aile dostu olarak onlarla oturup sohbet etmeye, kitap okumaya, pencereden dışarıyı izlemeye, kısacası bütün gün onlarla böyle vakit geçirmeye alışmıştı; üçüncüsü, zihninde çözülmesi gereken ufak tefek sorunlar olduğunda Doktor'un evi bunları çözmek için en uygun yerdi.

Londra'da, Doktor'un yaşadığı o köşeden daha tuhaf bir köşe daha yoktu. Oradan yol geçmiyordu; Doktor'un evinin ön pencereleri hoş bir inziva havasının hâkim olduğu sokağın bir bölümünü görüyordu. Oxford yolunun kuzeyinde çok az bina vardı o zaman, her yan koca koca ağaçlar, büyümüş kır çiçekleri ve çiçek açmış akdikenlerle kaplıydı, şimdi hiçbiri yok o tarlaların. Sonradan bu kır havası, evi barkı olmayan avare yoksullar gibi ortalıkta dolanacağına, başını alıp özgürce Soho'da esti durdu; bir de yakınlarda, mevsimi geldiğinde önünde şeftalilerin olgunlaştığı güzel bir duvar vardı.

Günün ilk saatlerinde yaz güneşinin ışıkları köşeye ışıl ışıl vururdu; ama caddeler ısındığında köşeye gölge düşerdi fakat öyle yoğun bir gölge değildi bu, biraz ötesinin pırıl pınl parladığı görülebilirdi. Serin bir köşeydi, ağırbaşlı ama neşeliydi, seslerin yankılanması için harika bir yer, öfkeli sokaklardan kaçıp sığınılan bir liman gibiydi.

Böyle bir limana demir atmış sakin bir gemi olmalıydı mutlaka, vardı da. Doktor büyük ve sessiz bir evin iki katına yerleşmişti, gün boyu pek çok ziyaretçisi gelip giderdi ama fazla sesleri çıkmazdı, gece ise çıt bile çıkmazdı. Yeşil yapraklarını hışırdatan bir çınar ağacının olduğu bir avludan geçilerek ulaşılan arka taraftaki bir binada kilise orgu yapıldığı, gümüş işlendiği, ayrıca esrarengiz devasa bir tip tarafından altın dövüldüğü iddia edilirdi; adam, sanki kendini altından dövmüşçesine girişteki holün duvarına altın bir kol asmıştı, böylece ziyaretçilere de bir gözdağı vermiş oluyordu. Yapılan bu işleri, üst katta yaşadığı söylenen yalnız kiracıyı ya da aşağıda bir muhasebe bürosu olduğu iddia edilen kalın kafalı araba süslemecisini gören ya da duyan yoktu hiç. Ara sıra başıboş bir işçi ceketini giyip avlunun bir köşesinden karşı köşesine volta atardı, bazen bir yabancı görülürdü, bazen de avlunun ötesindeki bir yerlerden bir şangırtı ya da altın döven devasa adamdan güm güm sesler gelirdi. Ama bunlar, evin arkasındaki çınar ağacına tüneyen serçelerin ve köşeden duyulan yankıların pazar sabahından cumartesi gecesine kadar buraya hâkim oldukları kuralını vurgulayan istisnalardı yalnızca. Doktor Manette eski şöhreti sayesinde ve bunun dilden dile dolaşan bir hikâyeyle tazelenmesi sonucunda pek çok hasta edinmişti. Bilimsel donanımı ve başarılı çalışmalarındaki ihtiyat ve becerisi de ayağına başka hastaları getiriyor, istediği kadar para kazanmasını sağlıyordu.

Mr. Jarvis Lorry o güzel pazar günü köşedeki bu sessiz evin kapısını çaldığında zihninde bu düşünceler vardı.

"Doktor Manette evde mi acaba?"

Az sonra gelecekti.

"Miss Lucie evde mi?"

Az sonra gelecekti.

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin