X. Tebrik

493 24 1
                                    

Gün boyu kaynayan güruhtan geriye kalan son kişiler de hafif bir ışıkla aydınlatılmış mahkeme koridorlarından akarak salonu boşaltırken, Doktor Manette, kızı Lucie Manette, Mr. Lorry ve savunma avukatı ile dava vekili Mr. Stryver, Mr. Charles Darnay'in –az önce beraat eden kişinin– çevresine toplanmış, ölümden döndüğü için onu tebrik ediyordu.

Zeki yüzlü ve dik duruşlu Doktor Manette ile Paris'teki tavan arasındaki ayakkabıcı arasında ilişki kurmak, daha parlak bir ışıkta bile zordu. Ama kimse yüzüne ikinci kez bakamazdı; onu gözlemleme firsatı, alçak ve kasvetli sesinin hazin ahengini duymaya ve yok yere ara ara üzerine bulut gibi çöken dalgınlığı fark etmeye kadar varmıyordu. Ruhunun derinliklerinde bu hissi uyandıran –duruşmada olduğu gibi– bambaşka bir sebep vardı hep, uzun süredir devam eden bu kederli haline ilişkin herhangi bir şey, ama bazen de kendi kendine oluşuyordu bu his ve onun hikâyesini bilmeyenlerin asla anlayamayacağı bir hüzün kaplıyordu o zaman içini, sanki üç yüz kilometre uzakhktaki Bastille'in gölgesi, o yaz güneşinde bile üzerine düşüyordu.

Zihnindeki bu kara bulutları dağıtabilecek tek kişi kızıydı. Onu ıstırabının ötesindeki bir Geçmiş ile gene bu ıstırabının ötesindeki bir Şimdi'ye bağlayan altın ipti o; sesinin tınısı, yüzünün ışığı, elinin dokunuşu babasının üzerinde harika bir etki yaratıyordu hep. Aslında hep değil, çünkü bazen kızının gücünün bile yetmediği anlar oluyordu; ama çok fazla değildi bunlar, dahası artık kızı bunların sona erdiğine inanıyordu.

Mr. Darnay büyük bir coşku ve minnetle Miss Manette'in elini öptükten sonra Mr. Stryver'a dönerek içten bir şekilde teşekkür etti. Otuz yaşını biraz geçmiş olsa da yirmi yaş daha genç gösteren Mr. Stryver, iri kıyım, gür sesli, kırmızı suratlı, açık sözlü ve nezaketten pek nasibini almamış bir adamdı ve kendini zorla (hem manevi hem de fiziksel olarak) çeşitli topluluk ve konuşmaların içine atması hayatı nasıl omuzladığının bir belirtisiydi.

Peruğuyla cübbesi hâlâ üzerindeydi ve müvekkiline öyle bir yanaştı ki zavalı Mr. Lorry'yi bir kenara itmiş oldu. "Onurunuzu kurtardığım için çok mutluyum Mr. Darnay. Zorlu bir davaydı, hakikaten zorluydu; ama kurtulma ihtimaliniz yok değildi."

Müvekkili Mr. Stryver'in elini tutarak, "Size hayatımı borçluyum –iki sebepten," dedi.

"Sizin için elimden geleni yaptım Mr. Darnay ama bunu başka biri de yapmak için çabalardı mutlaka."

Bu noktada belli ki birinin, "Ama siz çok daha iyi yaptınız!" demesi gerekiyordu, söyleyen Mr. Lorry oldu; ilgisiz denemezdi ama asıl amacı gruba yanaşmaktı.

"Öyle mi düşünüyorsunuz?" dedi Mr. Stryver. "Eh, bütün gün buradaydınız, anlamışsınızdır. Siz de bir işadamısınız ne de olsa."

"Ben diyorum ki," dedi avukatın önce dışladığı sonra gruba dâhil ettiği Mr. Lorry, "ben diyorum ki, artık Doktor Manette bu sohbeti sona erdirip evlerimize gitmemizi söylese. Miss Lucie iyi görünmüyor, Mr. Darnay çok zor bir gün geçirdi, biz de yorgun düştük."

"Kendi adınıza konuşun Mr. Lorry," dedi Stryver; "Benim daha bir sürü işim var. Kendi adınıza konuşun."

"Kendi adıma konuşuyorum," dedi Mr. Lorry, "hatta Mr. Darnay ve Miss Lucie adına da, şey hepimiz adına konuşabilirim değil mi Miss Lucie?" Genç kıza gözlerini dikti, bir yandan da babasına göz atıyordu.

Adam ise donup kalmış, meraklı gözlerle Darnay'a bakıyordu; kararlı bir bakıştı, içinde korku barındırmayan ama nefret ve güvensizlikle çatılan kaşlar. Yüzündeki ifadeye bakılırsa aklından bir dolu şey geçiyordu.

Lucie elini hafifçe babasının elinin üzerine koyarak, "Babacığım," dedi.

Adam yavaşça zihnindeki gölgeleri dağıtarak kızına döndü.

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin