Beş;

7.7K 906 717
                                    

HASTA

Hyemi gözlerini karanlığa açtı.

Gece ışık olmadığından, pek doğal gözükmeyen neredeyse mavimsi bir zifiri karanlıktı.
Kurumuş boğazındaki ateşi yatıştırmayı umarak yutkundu, en azından yutkunmayı denedi. Onu hapishaneye tıkalı bir aydan fazla olmuştu, bilmediği şeyleri itiraf etmesini sağlamak için işkenceye uğradığı bir ay. Hyemi Jimin'in nerede olduğunu bilmiyordu ve aldığı darbeler bunu değiştirmiyordu. Yalan söylemeyi bile düşündü, bazı doğruları yarım yamalak anlatırdı ve böylece onu rahat bırakırlardı.

Yalanların sonucu, ölümün kendisinden daha az korkunçtu.

Metal kapının altındaki küçük bölüm açıldı ve içeri bir tepsi itildi. Sadece bir tabak yemek ve küçük bir bardak su vardı. Tüm gün boyunca yiyebildiği tek şey bunlardı, sadece onu hayatta tutmaya yetecek kadardı.

Hyemi, kırık kaburgalarından yayılan acıyı yok sayarak fakat yine de sızlanarak kendini kapının oraya sürükledi. Yemeğini yavaşça yedi, gerektiğinden daha çok çiğnedi ki açlığını bastırmak için yeterince yediğine midesine inandırabilsin. Suyu sonrası için ayırdı.
Vücut sıcaklığını korumak için tepsinin yanına uzandı. Beta eğer hayatta kalmak istiyorsa, enerjisini koruması gerektiğini biliyordu.

Gözlerini yumdu.

Gözlerini bir daha açtığında nedeni ışıklardı.

Hyemi gözlerini hızla kırpıştırdı, odadaki keskin aydınlık gözlerini acıtmıştı. Askerler onu koltuk altlarından tutup ayağa kaldırmak için hiç zaman harcamadılar. Hyemi istemsiz olarak sızlandı ve biraz daha zaman kazanmak için topuklarını yere bastırdı. Askerlerin kollarında çırpındı, beyni sonunda başına gelecek şeyi anladığında nefesleri, derin soluklara dönüştü.

"Hayır! Hayır, hayır, hayır! Lütfen hayır!"

Ne kadar yalvarırsa yalvarsın askerler onu odaya götürdüler ve hiç zaman harcamadan masaya bağladılar. Burada neler yapıldığı zaten Hyemi'nin bildiği şeylerdi; önce zaten kırık olan kaburgalarına biraz vurdular. Devamında, çığlıkları her yerden duyulmasın diye ağzına bez sokuşturdular. İşkence yüzünden çektiği ızdırapların ortasında Hyemi'nin gözleri duvara yaslanmış öylece duran Yüzbaşı'nın gözlerini buldu. Adam ruhsuz bir şekilde bakışlarını çevirdi, canı sıkılmış görünüyordu. Hyemi yıllar önce OKM'ye katıldığında el sıkıştığı adamdı bu.

Serçe parmağına inen çekiçle Hyemi'nin vücudu acıyla kasıldı. Bilincini kaybetmesine neden olacak kadar güçlü bir feryat kaçtı boğazından. Artık bu işkencelere alışmış olan askerler Hyemi'nin kafasından aşağı soğuk su döktüler, neredeyse boğuluyor gibi hissetmişti ama en azından onu uyanık tutuyordu. Yüzbaşı o anda sırtını duvardan ayırdı, masanın etrafında yürümeye başladı, Hyemi'nin göğüslerinin inip kalkmaya devam etmesi hoşuna gitmişti.

"Hyemi hemşire," Gözleri masmavi parlıyordu, Hyemi'nin ağzındaki bezi çıkardı. "Seni tekrar görmek ne kadar güzel. Çok hoş bir gün, öyle değil mi?"

Bir damla gözyaşı Hyemi'nin gözünün kenarından kurtuldu ve yaralı yanağı boyunca aktı. Yüzbaşı o gözyaşını baş parmağı ile yakaladı ve parmağını ağzına götürdü. Ter ve kan gibiydi tadı. Mükemmel.

"Hyemi," Tam da gözlerinin içine bakıyordu. "Omega Seksen Dört nerede?"

"Bilmiyorum."

Yüzbaşı içini çekti, gözleri hemen Hyemi'nin kırılmış parmağını buldu. İleri uzandı, Hyemi işe yaramasa da geri çekilmeyi denediğinde sırıttı. Yaralı parmağa uygulanan baskı çok şiddetliydi, ki Yüzbaşı'nın yüzündeki sırıtış bunu belli ediyordu.

The Omega Revolution • Jikook • ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin