TANITIM

896 29 7
                                    

"Ben ışık olmaya, gecelerin susuzluğunu çekmeye ve yalnız olmaya mecburum" Nietzche     

   Genç adam her zaman olduğu gibi yine mezarlığa gelmişti. Hayatýnda olmasa da en sevdiði insanýn yanýndaydý şuan. Nazenin Karahan'ýn...Ürkek ve sakin adýmlarla annesinin mezarına yaklaştı önce .Gözlerini sýmsýký kapattý. Görmüyordu annesini fakat hissediyordu. Öfke damarlarýnda kor geziyordu fakat sakindi.Ağır geliyordu ona babasının annesine yaşattıklarından sonra; onun nefes alıp annesinin toprak altında nefessiz kalması.

Şimdiki gibi her yağmurlu günde geliyordu buraya ,hiç atlamadan .Yağmur yağdığında sanki annesinin muhteşem o vazgeçemediği toprak kokusu geliyordu burnuna. Biraz olsun annesine özlemini dindiriyordu bu kokuyla .Çok aramýþtý bu kokuyu deðil bulmak yakýnýndan bile geçememiþti.Nasıl bulabilirdi ki zaten ? O ne lavanta, ne yasemin ,ne de vanilya kokuyordu. O Petrikor kokuyordu. Annesinin mezarına onun en sevdiği çiçekleri papatyaları bıraktı. Papatyalar kokusuzdu .Ama ölünce kokmaya başlardı annesinin aksine .O ölmeden de toprak gibi kokardı ,şimdi de etrafa kokusunu yayıyordu. Annesine sarılamasa da en azından kokusu ile varlığını hissedebiliyordu.

Annesinin mezarına her geldiğinde çok kısa dururdu mezarlıkta. Çünkü burada olduğu her an onun yanına gitme isteğini körüklüyordu .Evet ölümü sürekli diliyordu ama burası tek arzusu haline getiriyordu .Ama annesine söz vermişti ve bunu tutmak annesinin belki de ilk ve son isteğiydi. Nasıl tutmazdı ki sözünü .Hayatı boyunca her şeye boyun eğen o mükemmel kadın ölmeden saniyeler önce her şeye rağmen yaşa ben olmasam bile mutlu ol demişti. Kendini öldürmüyordu evet ama yaşamak için de çaba harcamıyordu.

Genç adam biraz daha konuştu annesiyle içinden gelerek, o yanındaymış gibi hissetmek istercesine .Ama dayanamadı daha fazla bir süre sonra tıkandı .Tek bir gözyaşı bile akıtmadan yerinden kalktı. Annesine son kez bakıp gideceği sırada annesinin mezarının çaprazındaki mezarda onun aksine hıçkırarak ağlayan bir kız gördü .Mezar taşına sarılıyor elleriyle toprağını okşayıp kokluyordu. Genç adam düşündü kimini kaybetmişti ki acaba? Eşini mi ,babasını mı ,kardeşini mi yoksa tıpkı onun gibi annesini mi kaybetmişti?

Genç kızdan bir ses yükseldi o an anne beni neden yalnız bırakıp gittin diye. İşte o an anladı adam bu kız da tıpkı kendisi gibi annesini kaybedip yapayalnız kalmıştı .Kızı izlemeye devam etti adam fark etmeden. Ne yaşadığını bilmiyordu ama nasıl hissettiğini biliyordu. O da kendisi gibiydi. Kızda bir kıpırdanma oldu bir an başını tuttu önce ,sonra dengede kalmak iç in mezar taşına tutundu .Ama bu etkili olmamıştı ki genç kadın bir anda yere yığıldı.

Genç adam kızın yere düştüğünü görmesiyle birlikte koşarak yanına gitti. Bayılmıştı. Ve hala sayıklamaya devam ediyordu. Mezar taşına baktı o an da adam Mariye Karayel yazıyordu ,ölüm tarihi 07.04.2021 ydi. 3 yıl olmuştu öleli. Bugün ölüm yıldönümüydü anlaşılan ondan bu kadar ağlıyordu genç kız.

Önce bir elini bacağının altından ,diğerini de başının altından geçirdi mezar taşından destek alarak kucağına aldı .Kız hafif kıpırdanır gibi oldu ama açmadı gözlerini .Ama sayıklamaya devam ediyordu. Kız bir anda daha çok sokuldu genç adama . Adam neye uğradığını şaşırdı kız başını adamın göğsüne gömmüştü.

İşte o an ne olduysa oldu ve genç kızın kokusu adamın burnuna doldu. Bu koku çok güzel ve bir o kadar da tanıdık geliyordu .Bu...Bu...annesinin kokusuydu .Bu kız petrikor kokuyordu. Genç adam kızı biraz daha çekti kendisine .Ciğerlerini kızın kokusu ile doldurdu. Bir süre sonra geri çekildi adam .Biraz daha bu kokuyu solursa eğer bu kızı asla ayıramazdı yanından .Ama olmazdı ,olamazdı. Annesinden sonra hayatına bir kadının daha girmesine izin veremezdi.

Hızlı adımlarla mezarlıktan çıkıp ,genç kızı arabaya götürdü. En yakın hastaneye bıraktı. Uyanana kadar başında bekledi. Kokusunu yanında annesi varmış gibi soludu. Her ne kadar çekilmek istemese de bu kıza çekiliyordu .Kız uyanmadan onu burada bırakıp gitmesi gerekiyordu.Yerinden kalktığı an tekrar baktı kıza .Kokusundan öyle başı dönmüştü ki görememişti halini. Gözleri ağlamaktan kızarıp şişmişti .Dudakları soğuktan mosmor hale gelmişti.En kötüsü de vücudunun her yeri kabuk tutmuş yaralar ve morluklarla kaplıydı. Ne olmuştu bu kıza böyle? Genç adam hiddetlendi bir an neye uğradığını şaşırdı. Daha fazla duramadı odada ona bakmaya dayanmadı.Öfkeyle kapıyı çekip çıktı odadan .Bilemezdi ki o an kızın uyandığını, hiçbir zaman da bilemeyecekti.

Adam daha fazla kıza çekilmemek için çıkmıştı odadan .Vicdanını susturmaya çalışıyordu. Ama lanet olsun ki olmuyordu işte. Kendi tekrar gidemedi kızın yanına can dostunu gönderdi yanına .Onunla ilgilenmesini sağladı.

Adam kendini belli etmeden günler, haftalar hatta iki yıl boyunca izledi genç kızı. Engel olamıyordu kendine .Hiçbir zaman yanına gelmeye cesaret edemedi. Her seferinde bu kez son deyip kızı izlemekten alamıyordu kendisini. Kıza yaklaşmak o günkü gibi gibi hissetmek istiyordu ama bunu ne ona ne de kendine yapmaya cesaret edemiyordu. Bu çekime karşı koymak zorundaydı çünkü.

Ta ki bir gün kader ağlarını tekrar örüp arabası ile ona çarpmak üzere olana dek .Genç adam bu sefer bırakmak istemiyordu genç kızı .Kız onu tanımıyordu ama o her şeyiyle tanıyordu onu .Sadece gülünce görünen gamzelerini ,gülümsediğinde gözünün kenarında çıkan kırışıklığını ,utandığında ortaya çıkan kıpkırmızı yanaklarına kadar biliyordu. En çok da okyanus yeşili gözlerini .O gün tekrar kucağına almasıyla karar verdi genç adam onu artık ömrünün sonuna kadar asla bırakmayacaktı. Öyle de oldu .Onu hiç kırıp dökmemeye çalıştı her şeyden önce ,yaraları vardı çünkü sarıp sarmalaması gereken. Sevmeyi bilmeyen bir kıza aşkı öğretti önce ardından da sonsuz mutluluğu ....

PETRİKOR "DÜZENLENİYOR" Kde žijí příběhy. Začni objevovat