1

913 61 66
                                    


Karşısındaki kumral saçları, hafif esmer teni ve üstündeki bol kazakla oldukça etkiliyici duran güzel yüzlü çocuk oldukça umursamaz gözüküyor, elindeki ürünleri hızlıca kasaya okutuyor, bir yandan da paketlemeleri için müşterilere poşet çıkarıyordu. Yüzünde aceleci bir tavır var gibi gözüküyordu. İşine öylesine odaklanmıştı ki kendisini izleyen müşterilere bir an olsun bakışlarını çevirmiyor, gözlerini sürekli kasada dolandırıyordu. Bir anlığına kirpiklerinin ne kadar güzel ve kıvrımlı olduğunu düşündü gözleri aşağıda olan bu çocuğun. Acaba bakışları da böyle güzel midir? diye düşünmeden edemedi. Daha önce hiçbir markette böylesine dikkat çekici bir çalışan görmemişti çünkü.

Sıranın kendisine geldiğini farkettiğinde pür dikkat onu izlemeye dalmıştı. Hızlı ve sorunsuz bir şekilde ürünleri uzun, kıvrımlı parmaklarıyla kusursuz bir şekilde okutuyordu. 'Elleri bile güzel' diye düşündü. Böylesine bir cazibeye sahip birinin kasiyer olmasına anlam veremedi. Gidip mankenlik ajansına falan niye yazılmıyor? diye geçirdi içinden. Geri çevrilmeyeceğine adı kadar emindi.

Derin bir nefes aldı sıkıntıyla. Onu pür dikkat izlemesine rağmen, çocuğun hiçbir şekilde yüzüne bakmaması canını sıkmıştı. Aldırmamaya çalıştı.

Çocuğu sapık gibi dikizlediğin yetmedi mi acaba?

İç sesine ilk kez bu kadar çok hak verdi. Bu istemsizce yüzünün kızarmasına neden oldu. Sadece ilgisini çekmişti oysa. Sanırım biraz fazla ileri gitmişti. Aldıklarını poşetlere doldurmaya başladı. Onun hızlı olmasından kaynaklı olacak ki o da bu işlemi hızlı bir şekilde yapmıştı. Bu haline tebessüm etmeden duramadı.

"27 Won."

Onun kalın sesini duymasıyla bir anlığına vücudu irkilmişti. Görünüşünden çok daha bağımsız bir kalın sese sahipti. Fakat nedensizce bu rahatsız edici durmuyor, hatta hoşuna bile gidiyordu. Elini cebine attı yavaşça ve bir miktar para çıkarttı. Yeteri kadar sayıp ona doğru uzattı. Eli titriyordu. Bunu farketmemesini umdu içten içe. Fakat o hiçbir mimik bile kıpırdatmadan parayı aldı ve kasaya koydu. Hızlı bir şekilde diğer müşteriye geçti. Onun bu halleri içinde merak tomurcukları oluşturuyor, hiç tanımadığı bu çocuğun hakkında birşeyler öğrenme isteği duyuyordu içinde. Poşetlerini de alıp aklı karışık bir halde yavaşça marketten ayrıldı. Sanırım yeniden gelecekti buraya. Onunla bir şekilde tanışmak istiyordu.

Adımlarını yavaşça evine doğru ilerletti. İçinden bir ses hızlı olmasını ona fısıldayıp duruyordu. Buna uyarak daha da hızlandı ve kapılarının önüne geldiğinde kapıyı yavaşça çaldı. Fakat kimse açmamıştı. Oysa annesi de babası da evdeydi. Etrafa bakındı anlamazcasına. Elindeki poşetleri koyu kırmızı kapılarının önüne koydu. Derin bir iç çekti.

"Yine kavga ettiler."

Duyduğu kadın sesiyle bir anda irkilse de çok geçmeden toparlandı ve onu başıyla onayladı. Konuşan kadın yan komşularıydı. Çiçeklerini suluyor,bir yandan da onu izliyordu. Belli ki anne babasını da evden çıkarken böylelik görmüş ya da dahası kavgalarını duymuştu.

Alışmıştı artık. İkisi hiç anlaşamazlar, kavga edip dururlardı. Lakin hiç bu denli, evden çıkıp gitmelerini gerektirecek kadar büyümemişti. Kalbinin ezildiğini hissetti. Cebindeki telefonunu yavaşça çıkardı. Annesinin numarasının üstüne bastı, kulağına götürdü. Fakat açan olmadı. Babasını aramak istemedi. Onun asla açmayacağına adı kadar emindi zaten. Yanında anahtarı olmadığından poşetleri içeriye koyamazdı. Bu yüzden umursamazca onları kapının önünde bırakıp sokakta yürümeye başladı. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Ayaklarının onu götürdüğü yere gidiyordu. Tek amacı biraz rahatlamaktı.

Ne ara nasıl geldi bilmiyordu ama kendini deniz kenarında, oranın temiz havasını içine çekerken bulmuştu. Burukça tebessüm etti ve kıyıdaki taşların birine oturdu. Dalgaları izlemeye başladı dalgınca. İçine oturan bu yoğun sıkıntıların yüreğini terketmesini diledi. Bakışlarını denizin ufkundan alıp sağ tarafına çevirdi. Ve onu gördü. Rüzgarda uçuşan hafif kahverengi saçlarını, pürüzsüz teniyle herkesi ikna edebilecek güzellikte, orada öylece kayalıkta elinde mor renkli fotoğraf makinesiyle duruyordu. Kafasında genellikle ressamların takabileceği türden bir şapka vardı. Fakat o bile kahverengi saçlarının güzelliğini kaybedememişti. Üstünde uzun, bol, ten rengi bir palto vardı. Bir sanat eseri gibi duruyordu adeta.

Eğer markette onu görmüş olmasaydı onun gerçek olduğuna asla inanmazdı.

Elindeki kamerayı gözüne yaklaştırmış bir şekilde fotoğraf çekiyordu ve bu dünyanın en güzel manzaralarına aday olabilirdi. Etkileyici görünüyordu. Ve onu etkilemişti.

Düşüncelerinden yavaşça onun yanına doğru ilerlediğini farkedememişti bile. Tamamen yanı başına ulaşmıştı neredeyse. Geriye dönmeye niyeti yoktu. Derin bir nefes aldı ve onun oturduğu kayanın yanına oturdu. Bu yaptığının üzerine ona bakmasını veya tepki vermesini bekledi. Fakat sanki o hiç yokmuş gibi davranıyordu. Bu haline içten içe biraz sinirlendi.

Her ne olursa olsun onunla yine de tanışmak istiyordu ama ne diyeceğini nasıl başlayacağını bilemiyordu. Bunun üzerine hiçbir şey dememeyi seçti ve onun sessizliğine kendisininkini de buladı. Ne yaptığını izlemeye başladı. Gözünü kamerasından bir an bile ayırmıyordu. Daha sonra ilgisini çeken bir şeyi farketti. O, bir an bile duraksamadan ardı ardına birçok fotoğraf çekiyordu. Bu gidişle kamerasında yer kalmayacaktı.

"Sence de yeterince fotoğraf çekmedin mi?"

Kendine engel olamamıştı en sonunda. Garip davranışları onu meraklandırıyordu. Birkaç dakika cevap vermesini bekledi. Fakat hiçbir geri dönüş olmadığında boşvermeyi deneyip manzarayı izlemeye devam etmeye başladı.

Lakin beklemediği bir anda duyduğu kalın sesle irkildi.

"Birsürü resim çekiyorum. Çünkü ânı yaşıyorum. Bazen senin gördüğün şey başkalarının göremediği olabilir. Bu yüzden onu hemen çekmelisin. Çünkü bazı anlar sadece sana özeldir."

Bunu söylerken de yüzüne bakmamıştı fakat yandan da olsa yüzünde hafif bir tebessüm belirdiğine emindi.

Söylediği şey basit gibi görünse de onun için birçok anlam ifade etmişti. Gülümsedi o da karşısındaki ufuğa bakarken. Cebindeki telefonunu çıkardı yavaşça. Çok kaliteli olmasa da kamerasını açtı ve bir fotoğraf da o çekti. Nedensizce içinde bir huzur hissetmişti. Derin bir nefes aldı ve kamerasını sağa çevirdi. Onu da çekmek istiyordu. Fakat çevirdiği anda kamera görüntüsüne girmediğini farketti. Şaşkınlıklıkla bakakaldı. O yoktu.

Ne ara gitmişti ki yanından?

Kalbinin ritmi hızlanmıştı nedensizce. Hızla etrafına bakındı, onu aradı gözleri. Fakat yoktu..

Tek gördüğü şey yanındaki kayalığın üstünde duran mor renkli kameraydı.

Purple | Vmin oneshotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin