"Burada tek başına sıkılmıyor musun bakalım çakma prenses?"

"Çakma prenses ne lan, başka birşey bulamadın mı cidden?"

"Aklımda birkaç tane daha lakap var, ama hiçbiri sana senin kadar yakışamaz"

Biranda yüzümün kıpkırmızı olduğunu düşünerek kafamı başka yöne çevirdim. Bu çocuk bana mı yürüyordu? Gülüp konuşmaya devam etti;

"Peki kızlar ile beraber neden valeybol oynamıyorsun?"

"Çünkü ben valeybol sevmiyorum da ondan, daha çok futbol hoşuma gidiyor. Tabi erkeklerin beni alcağını sanmam"

"Peki kaleci mi yoksa oyuncu mu olmak isterdin?"

"Kaleci tabiki"

"Peki, gel bakalım benimle"

Elimi tuttu ve beni kaldırdı, futbol oynayan erkeklerin yanına götürdü. Hepsi bize döndü ve boş boş bakmaya başladı;

"Bu Ashley, bizimle futbol oynayacak, Kayl hadi çık sen kaleden Ashley kalecimiz olacak. Ashley geç kaleye,  bende defansa geçiyorum"

Elimi bıraktı ve gitmemi işaret etti, sevinçle kaleye geçtim. Valeybol oynayan kızların hepsi bana ve Alex'e bakıyordu, aralarından birtanesi bana kıskançlıktan ölümcül bakışlar atmaya başlamıştı bilene ama bak bakalım bu benim umrumda mı? Tabiki de değil. Herkes yerlerine geçti ve maç başladı, maçta bizim takım 3 gol atmıştı. Ben bir top hariç hepsini tutabildiğim için herkes bana hayranlık ile bakıyordu. Bizim takımın erkekleri beni havaya kaldırıp omuzlarında taşıyarak bağırmaya başladı;

"Ashley, Ashley!"

Gülmeden ve kahkaha atmadan duramadım, çok eğleniyordum. En sonunda beni indirdiler ve benimle hepsi teker teker tanışıp gittiler. O sırada teneffüs zili çaldı, bende biraz dinlenmek için köşeye çekildim ve bir banka oturdum. Teneffüs bittiğinde çocuklar bir maç daha yapmaya karar verdiler ve benimde oynamam için çok ısrar ettiler. Ben hala yorgundum, bu sefer oynamamaya karar verdim. Bankta oyalanırken valeybol oynayan kızlardan üç tanesi benim yanıma gelmeye başladı. Meraklı meraklı sadece onlara bakıyordum, hepsinin suratında bir ton makyaj ve altlarında mini şortlar vardı. Yanıma geldiler, ortadaki başkanları saydığım kız konuşmaya başladı;

"Selam, söyle bakalım sen kimsin ezik?"

"Sanada selam ve bence bana ezik demeden önce birdaha düşün seni boya kovası"

"Sen ne dediğini sanıyorsun?! Sadece seni bir konuda uyarmaya geldim. Senin gibi bir eziğin yanında durupta seviyemi düşüremem, Alex'ten uzak dur tamam mı? O sadece benim. Bunu o beynine sok, yoksa sonun kötü olur"

"Öncelikle tekrar uyarıyorum bana ezik demeyi kes, bir de başlatma şimdi seviyene IQ'un şortundan bilene daha  küçük. Alex'in senin gibi bir boya kovasına bakacağını sanıyorsan bu konuda yanılıyosun. İşte bunları o olmayan beynine sok!"

Diyerek bir kahkaha attım, cidden kızın şuan suratı sinirden kıpkırmızı olmuştu. Sinirden o kadar yüzü kırıştı ki makyajının kalıp halini görebiliyordum. Bunu düşünerek birkez daha kahkaha attım. Kendi kendime bu kadar eğlencenin yeterli olduğunu söyleyerek kızlara son bir bakış atıp hiçbirşey demeden oradan ayrıldım. Birkaç dakika sonra Alex'i kantinde tost yerken yakaladım. Oha ama iki tostu aynı anda götürüyordu ve masada bir tost, iki tane ayran vardı. Yanına gittim ve ona bakarak bir kahkaha patlattım. İlk  başta neden güldüğümü anlamadı, yanına oturup tostları gösterince o da kahkaha atmaya başladı. Gülmemiz bittiğinde konuştum;

"Yavaş yesene boğulacaksın"

"Yemek yemeye hakkım var"

"Evet ama üç tost biraz fazla değil mi?"

"Asla ama asla tostum ve benim arama girmeye kalkma"

"Tamam tamam karışmadım tostuna, nasılsın peki?"

"Sadece maçtan dolayı biraz yorgunum o kadar"

Lafını bitirip tostundan büyük bir ısırık aldı, ben ise gülmeye devam ettim. Masadaki tost ve ayranlardan birini bana doğru sürükledi;

"Ama bunlar benim için değil, senin için. Bunları yemeden gitmek yok, yemezsen küserim"

"Aç değilim ama"

"Ashley, küserim bak"

"Aç deği-"

Sözümü bitiremeden Alex'in tostu ağzıma sıkıştırması bir oldu, tostu ağzımdan uzaklaştırıp;

"Alex manyak mısın? Doğruyu söyle, bana suikast mi planlıyorsun, boğacak mısın yoksa tost ile beni?"

"Evet, suikast düzenliyorum sana, nereden bildin?"

"Ben bilirim, kahinim ben"

"Çok konuşma bakalım"

Diyerek ağzıma gene tostu tıkıştırdı. Biranda tıkandım ve öksürmeye başladım, boğuluyordum resmen. Alex sırtıma vurmaya başladı, öksürüğümü geçirdi ama bu sefer de Alex vurduğu için sırtım acıyordu;

"Ayı gibisin Alex, biraz daha sert vursaydın, kemiklerim daha kırılmamıştı ne dersin?"

"Burada seni boğulmaktan kurtardım, şu anda seni kurtardığım için bana kahramanım diyerek sarılıp öpmen gerekmiyor muydu?"

"Ben burada kemiklerim ağzımdan çıkıyordu diyorum, sen ise hala kahramanım diyorsun. Neyin kahramanlığı bu? Ve öpmek derken?"

"Şey, hiç birşey, öylesine bir film sahnesi işte. Unutma saat şuan 6:39 saat 8:30 da buluşma yerinde olmalıyız. Seni ben alırım, hadi şimdi gidelim de hazırlan sen"

"Tamam"

Alex beni eve bıraktı ve kendi evine gitmeye başladı. Bende eve girerek odama çıktım ve çantama birkaç atıştırmalık koydum. Üstümü değiştirip çantayı da alarak Alex'i beklemeye salona indim. Alex'in gelmesini beklerken kapı çaldı, kapıyı açtım ve karşımdaki kişiyle bir anlık şaşırdım.

Hacker GirlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin