25. BÖLÜM

241 15 20
                                    

Medya; İn time

Herkesin para yerine birşeyler yaparken veya alırken hayatlarındaki zamanı kullanması ile alakalı bir film. Bütün insanların kollarında kalan yaşam süreleri var ve bununla olan hayat mücadelesi anlatılıyor. Tavsiye ederim gerçekten sarıyor.

Yanağıma gelen hafif bir ıslaklıkla irkildim ve gözlerimi açtım. Kayl elinde su dolu bir bardakla başıma dikilmiş hafifçe suyu yüzüme döküyordu. Sinirle kalkıp elindeki bardağı kaptım ve onun suratına bütün suyu fırlattım. Her yanının sırılsıklam olduğunu görüp uykusuz ve mayışık halimle güldüm. Arkamdaki kapıdan Burak'ın kahkahasını duyabiliyordum, o da mı bu işin içindeydi yoksa tesadüf eseri mi buraya geldi diye düşünerek ona döndüm. Biranda benim ona dönüp bakış attığımı görünce içimden söylediklerimi anlamış gibi;

"Çek o şeytani gözlerini benden, ben tesadüf eseri geldim, olayla bir alakam yok. Kahvaltı hazırladım, Kayl'ı da seni uyandırması için gönderdim, bir süre siz gelmeyince ben geldim ve bu manzarayla karşılaştım"

Son cümleyi gülerek söylemişti. Elimdeki bardağı hala bana ve ıslak üstüne şaşkın şaşkın bakan Kayl'a uzattım;

"Şu yüzündeki ifadeyi yok et ve üzerini değiştir ıslak ıslak gezme salak"

"İyi de ben ne giyeceğim? Yanımda kıyafetim yok"

"Halit'in yanına git, o sana giyecek birşeyler verir"

Kayl sözümü dinleyip küçük ve hayalleri yıkılmış bir çocuk gibi tıpış tıpış Halit'in odasına gitti. Burak, Kayl gidince bana döndü;

"Hadi uykucu sende kahvaltıya gel"

"Elimi yüzümü yıkayıp hemen geliyorum"

Banyonun nerede olduğunu açamadığım uykulu gözlerimle bulana kadar canım çıkmıştı. Banyo aynasında kendime baktığım anda küçük çaplı bir şoka girdim, lan rezil oldum ben, saçlarım çalı süpürgesi gibi dağılmış. Hemen saçlarımı topladım ve elimi yüzümü yıkayarak aşağıya indim. Burak bana dönerek;

"Sanırım aynada saçlarını farkettin"

Gülmekten cümlesini bitirmesi zaman almıştı. Bende ona masada gördüğüm kaşığı alıp tehtid edercesine suratına doğrultarak;

"Canına mı susadın sen? Yoksa ecelin olmamı çok mu istiyorsun?"

"Beni o kaşıkla mı tehdit ediyorsun?"

İkimizde aynı anda kaşığa baktık sonra da birbirimize bakıp tekrar kahkaha atmaya başladık. O sırada arkadan gelen sesle yerimizden sıçradık;

"Lan ne bu ses sabah sabah, ne güldünüz be!"

Joseph uykusunu alamamış bir şekilde bize sinirle bakıyordu;

"Ulan bu Halit bir uyutmadı beni, çocuk insan değil vapur sanki, o nasıl bir horlama anlamadım gitti"

"Tamam tamam, birdahakine Halit'in yanına Kayl'ı koyarız uyuması için"

"Lan beni neden feda ediyorsunuz, bende insanım!"

Arkadan Kayl gelmiş ve bizi duyarak bize bağırmıştı. Güldüm ve Kayl'a dönerek;

"Hiç uğraşma, bu sabah yaptığının cezası olarak birdahakine Halit ile sen kalıyorsun"

Oflayarak masaya geçti ve kahvaltı bekleyen yavru köpek bakışlarını bize çevirdi;

"Tamam bakma öyle dön önüne hazırlıyoruz. Joseph, sende Halit'i çağırsana gelsin kahvaltıya"

Joseph hiçbirşey demeden uykulu gözlerle yukarıya doğru çıkmaya başladı. Burak'a dönüp kahvaltıyı hazırlamamız gerektiğine dair bir işaret verdim. Ben zaten pek birşey yapmıyordum, herşeyi Burak hazırlıyordu. Herşeyi hazırlayıp masaya yerleştirdik, o sırada da Halit'in aşağıya inerken bize seslenişini duyduk;

"Lan yardım edin eziliyorum!"

"Noldu lan ne bağırıyorsun?"

"Noldu diyene kadar gel yardım etsene Kayl"

Kayl kalkarak merdivene giderken ben ve Burak ne olduğunu anlamak için peşinden gittik. Halit, sırtında Joseph ile merdivenden inmeye çalışıyor ve Joseph'ın gözleri kapalı;

"Ne oldu, birşey mi oldu Joseph'a!?"

"Oldu oldu, gerizekalı beni uyandırırken ayakta uyuya kaldı ve üzerime bayıldı, alın şunu sırtımdan"

Ben ve Burak kahkaha atarken Kayl gidip Halit'in sırtından Joseph'ı aldı. Bu çocuklar cidden çok salak, genede bu kadar olay yaşamamıza rağmen eğlenmemiz çok hoşuma gidiyor.

Hacker GirlWhere stories live. Discover now