IV - ❝Gözlerimdeki Ceset❞

Comenzar desde el principio
                                    

Hiçbir şey söylemedim, banyoya yöneldi, çekmeceleri kurcalamaya başladı. Birkaç tıkırtı sesinden sonra tekrar yanıma vardı, elinde saç kurutma makinesini görünce yüzümü buruşturdum. "İstemiyorum."

İfadesiz bir sesle, "Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum," dedi ve saç kurutma makinesini fişe taktı.

Kulağıma dolan yüksek sesle kaşlarımı çattım fakat yüz ifademi umursamadan ıslak saçıma yaptığım örgüyü açtı ve saçımı kurutmaya başladı. Asi kıvırcık saç tutamlarım havayla beraber coşup kendilerine has danslarını sürdürürken Zamir'in elini ensemde hissettim. İrkilerek öne doğru atıldım. Dokunuşu ince, sıcak, ürperticiydi. Hislerim birbirine karıştığı zaman bile bunu umursamadan bir adım öne gelip yaptığı işe devam etti. Ara sıra elleri saçlarımı buluyor, kısa süren saniyeler sonrasında ise elini daldırdığı saçlarımdan çekiyordu. En tuhaf olanı ise dokunuşlarının beni katiyen rahatsız etmemesiydi sanırım.

"Saçların da senin gibi inatmış. Kurumak bilmedi."

Omuz silkerek ruhsuz bir sesle, "Sana istemiyorum demiştim,"

Makinenin sesine rağmen yakın olduğumuzdan dolayı birbirimizi rahatça duyabiliyorduk. "Hasta bakıcılığı yapacak hâlimde değilim."

Bu sefer ona cevap vermeye gerek duymadım. Biraz sonra saçlarım kuruyup benden bağımsızlığını ilan edercesine şahlanmıştı. Zamir, saç tutamlarımı avucunun içine sıkıştırarak aldı, bir anlık ne yaptığını anlamadım. Ardından komodinin çekmecesini açarak içinden bir toka çıkardı. Saçımı gelişigüzel toplarken acemiliğini hissedebiliyordum ama bu beceriksizliğinin esas sebebi benim saçlarımın yerinde durmaması da olabilirdi.

Odada bulunan toka tuhaf geldiği için, "Burası kimin odası?" diye sordum.

"Senin."

"Toka?"

Bir an soru sormamam gerektiğini söyleyeceğini sandım ama onun yerine açıklama yapmıştı. "Ben aldım."

"Kıyafetler?"

Tekrar, "Ben aldım," dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm.

"Ölçülerimi nasıl bildin?"

Kara gözlerini gözlerimle birleştirdiğinde, "Bilmem," dedi tekdüze tonla. Hiçbir şey söylemediğim sırada Zamir hâlâ saçımla uğraşıyordu. En son saçımı düzgün bir şekilde toplayabildi ve "Bonus Kafa," dedi.

"Hı?"

"Duydun," dedi sakin bir tonla. Uzaklaşıp kapıya doğru yöneldi. "Kahvaltıya bekliyoruz."

Anılar, tek bir cümle ile beynime doğru koşmuştu. Neredeyse her sabah bu cümleyi duyardım. Her gün koca bir masa beni beklerdi kahvaltı için. Ben ise şımarıklık yapıp kimseyi umursamaz ve geç uyanırdım. Sanırım o günleri, iş konuşulan kahvaltı masamızı daha şimdiden özlemiştim.

Ayağa kalktığım esnada aynada kendime bakabilmiştim. Duştan sonra yıkık olan görüntüm silikleşmişti sanki. Daha canlı görünüyor ama pek de öyle hissetmiyordum. Gözlerimi sıkıca yumup açarak odadan çıktım ama iliklerime hücum eden heyecana anlam veremedim. Mutfağa inene kadar bu heyecanın yok olacağını sanıyordum, lakin Zamir'i gördüğümde kalbim titreyerek ona destek vermişti.

Zamir, memnun bir edayla bana baktı. Baran, "Günaydın," dedi. Her ne kadar tepkisiz kalmak istesem de başımı sallayarak Baran'a karşılık vermeye çalıştım. Masaya oturdum, Baran, "Çay mı içersin, kahve mi?" diye sordu.

Zamir, "Portakal suyu," dedi anında.

Kaşlarını çatan Baran, "Sana sormadım ki!" diye cevapladı.

HALEFDonde viven las historias. Descúbrelo ahora