9→ Yaralarını Ben Sarayım

En başından başla
                                    

Boşluğa dalmış gözleri, aynı bir delininkileri andırıyordu. Odak noktasını kaybetmiş, aklında durmadan hesaplar yapan kişilerden farksızdı.

Hemen yataktan doğruldum ve kalbim boğazımda atarak kendimi kapıya attım. Önceden çok sevdiğim karanlık, şimdi benim lanetimdi. Gözlerim renkli bir şeyler bulmak için kıvranırken,kapının koluna çarpan sırtımla birlikte oraya yüklendim.

Ayak sesleri yaklaşıyordu, gerilim filmlerinde gördüğüm bu sahnelerde baş role akıl vermesi kolaydı ama şimdi beynim hızlı bir makarayı andırırcasına çözülürken çözüm bulamıyordum. Kapının kolu açılmayınca son çare olarak kendimi lambanın düğmesine doğru attım, burada olmalıydı.

Boydan boya duvarı dolaşan elim sonunda yükseltili bir yere değdiğinde, etraf ışıkla doldu.

"Gelme."dedim arkama dönmeye korkarak. Bana doğru yaklaşan adımların sahibi, kimi zamanlar yatağımı paylaştığım kişiden farklı birisi gibi geliyordu ama gerçeği biliyordum. O hala Barış'tı, benim arkadaşım olan Barış. Aynı kahvaltı sofrasına oturup, sabahki halini gördüğüm, çayını tazelediğim Barış.

Sırtıma değen kancayı andıran ellerle, korkudan zihnimdeki tüm görüntüler bulanıklaştı. Kendimi duvar kenarına mıhlanmış gibi hissediyordum ama Barış'ın tek hamlesiyle ona doğru dönmüştüm.

Zehra mayınlı bölgeydi ve şimdi sanki bir mayının üzerine ayağımı koymuş gibi hissediyordum. Geriye çekilirsem patlayacaktım ama öylece durmamda imkansızdı.

"Sen benim işlerime, benim özelime burnunu soktun demek! Seni küçük..." Tiksinerek söylediği cümlesinin sonunda devamını getirmesine izin vermeden gözlerimi dehşetle onun üzerine diktim.

"Bana hakaret mi edeceksin?" derken vücudunu geriye doğru itmiştim."O kız için mi! Nerede o? Başka bir adamın yanında mı!"

Çabalarım, delicesine titreyen bir kuşun, hala aslanın pençesindeyken çırpınmasına benziyordu. Kaçmak istiyordum ama Barış'ın bana uyguladığı bu tavrı da sindiremiyordum.

"Seni terk etti diye mi böylesin? Bu yüzden mi! O başkalarının kollarında mutluyken sen onun için bir de ağlayacak mısın? Koskoca yıkılmaz Barış, bir sürtük için böyle mi davranıyormuş!"

Söylediklerimin hiçbirini söylemek istemediğimden emindim, daha sözler ağzımdan çıkıp havadaki moleküllere karışırken bile yanlışın tadı damağımda patlamıştı.

Saat o an için durmuş olacak ki,yaşadığımız en küçük ayrıntı bile sanki bir dış kuvvet tarafından yavaşlatılmış gibi geliyordu.

Her şey yavaştı, yüzüme çarpan sert elden başka.

Tokat öyle ani olmuştu ki, dünyam balyoz yemişçesine tersine dönüp yere düşerken bile Barış'ın havaya kalkan elini ayrımsayamamıştım.Sertçe yere düştüğümden dizlerim sızlıyordu, ağzıma dolan kanın tadı az önce yaşadığımız kötü olayın en büyük delillerinden birisiydi.

Ağzıma dolan kanı tükürmek yerine yuttum, acının hücrelerime karışmasını istemiştim.

"Defol git bu evden!" Sertçe kolumdan tutup beni kaldırdığında, çok kısa süreliğine göz göze geldik. Bana liman olan siyah gözler, bu sefer tanıdığım insana ait değildi, orada arkadaşım olan Barış'a dair bir şey görmeyi bekledim ama aldığım cevap; sertçe kapıya doğru itilmek oldu.

"Sana yardım etmemi hak etmiyorsun." dedi iğrenir gibi."Yaşamayı da hak etmiyorsun."

Barış'ı tanıdığım günden beri, o beni ne kadar kendinden uzaklaştırmaya çalışırsa çalışsın hep peşinde dolanmaya devam etmiştim. İnsanları çok umursamayan birisi olarak,yapabileceğim en büyük gurursuzlukları Barış'a karşı yapmıştım ama şimdi nedense içimden karşı koymak gelmiyordu.

Bir Kelebek HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin