• Kaan Boşnak ~ Benimle kayboldun •
Kelimeler birbiriyle savaşıyor, dışarı çıkmak için cebelleşiyorlardı. Tek bir ses dahi çıkmamasına rağmen, boğazımın yırtıldığını hissediyordum. Şimdi ne demeliydim?
" Merhaba. " dedim. Elimden bu gelmişti. Sesim ve yüzümün ifadesiz olduğunu biliyordum.
" Rahatsız ettiğim için özür dilerim. " dedi.
Sesi berbattı. Ağlamaktan kısılmış olabilirdi. Onu böylesine üzen şey neydi? Neden hem onu iyileştirmek hem de incitmek istiyordum?
Düz ama kırıcılıktan yoksun bir ses tonuyla konuştum. Boğazım düğümlenmişti.
" Ne istiyorsun? "
Gözleri karardı. Acı çektiğinin farkındaydım. Şok içerisindeydim. Geldiğine inanamıyor, onu böyle gördüğüm için kahroluyordum.
" Bana kızgın olduğunu biliyorum." dedi.
Yutkunmaya çalıştı ama kuru bir öksürükten fazlasını salmadı dudakları dışarı. Derin bir nefes aldı.
" Affedip affetmeyeceğini bilmiyorum. Ama seni azıcık tanıyorsam. " duraksadı ve devam etti.
Sesi deli gibi titriyordu. Derin bir nefes aldı.
" Sanırım içkiyi fazla kaçırdım ve evimin anahtarlarını kaybettim. En azından ayılmak için bir kahve rica edebilir miyim? " dedi.
Soruyu sorarken acı dolu bir tebessüm yüzüne nüksediyordu. İçimin acıdığını hissettim, sanki bütün kanım damarlarımdan çekilip gözyaşlarına dönüşecekti. O an için kırılmışlığım ve öfkem sönüverdi. Belki de kendime kızacaktım ama unutmalıydım olanları. Ona bir şans vermeliydim. En azından bir şeyler açıklığa kavuşmalıydı.
Hafifçe gülümsedim. İrkildi. Benden böyle bir tepki beklemiyordu.
" Tabii içeri gel. "
Gözleri doldu. Kendini tutamayacak kadar kötüydü fakat yutkundu ve yaşları geri gönderdi. Kapının kenarına çekildim. İnce ve solgun bedeni yere yığılacak gibi görünüyordu. Sanki teni daha beyaz hatta mor ve dudakları daha kızıldı. Teninden çekilen tüm kan, dudaklarına ve gözlerine oturmuştu. Yorgundu. Ayakta durmakta zorluk çektiği belliydi. Yine de yıkılmadan ayakkabılarını çıkarıp içeri geldi. Boğazımda bir yumru vardı ama ondan beter değildim. Tek kelime etmeden beni takip etti. Salonumdaki pek de büyük olmayan, siyah, çift kişilik koltuğa oturdu. Boğazımı sessizce temizledim ve kendimi konuşmaya zorladım.
" Ben su ısıtayım. Birazdan dönerim. " dedim ama sesim cızırdıyordu, kısıktı ve hüzünlüydü.
Ela gözlerini yüzüme çevirip başıyla onayladı, göz altlarındaki mor halkalar derindi. Mahçup yüz ifadesi, içimde bir şeyler kırıp döküyordu. Onu orada bırakıp mutfağa gittim. Su ısıtıcıya suyu doldururken pek beceriksizdim. Hafif bir titreme ellerimi esir almıştı ve nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Neden böyle olmuştum? Onu içeri almakla hata mı etmiştim? Öyle olsa bile, asla aksini yapamazdım.
Nolursa olsun geri dönmüştü. Yanımdaydı ve açıklama yapmak istiyordu. Deli bir özlem pençelerini omurgama saplamıştı. Bir yanım açıklamayı siktir et ve sarıl dudaklarına derken, diğer yanım aptallık etme diyordu. Kendimi toparlamalıydım. Su ısıtıcısını çalıştırıp, iki kupaya kahve koydum ve içeride beni bekleyen Youngjae'e gittim. Koltuğun köşesine tünemiş bir şekilde, minicik elleriyle oynuyordu. Gergin olduğu her halinden belliydi ve yüzü iyice karamış gibiydi. Aramızda biraz mesafe bırakarak koltuğa oturdum. Nemli gözleri hemen benimkilere kilitlendi. Nefesimin kesildiğine yemin edebilirdim.
YOU ARE READING
Art Cherry' • 2jae *
FanfictionResmet bizi sevgilim, güneşin doğduğu yere. Kiraz çiçekleri açıversin, aklının en ücra köşelerinde. Bir gece ağarırken, alacakaranlık değerken kirpiklerine. Yağmurun nemli kokusunda buluş benimle. Ve sev sevgilim. En mümkün şey sevmekmiş gibi. [ ars...
