°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°

Hayır sen burda olamazsın, nasıl olur? Sen...sen benim için sonsuza dek öldün. Neden konuşmuyorsun!
Ben seni çok özledim...seni çok özledim Baba.

Birinin beni dürtmesiyle uyandım. Yanımdaki kişinin Joseph olduğunu fark ettim, bana korkulu gözlerle bakıyordu ve sadece söyleniyordu;

"Ashley iyi misin? Neden ağlayıp duruyordun!"

"Ne ağlaması Joseph? Ben uyuyordum"

"Uykunda birşeyler sayıklıyordun. 'Seni çok özledim' gibi bir kelime söyledin. Sonra ağlamaya başladın, kabus falan mı gördün?"

"Evet, ama gerçek olmamasına sevindim"

"Rüyanda ne gördün ki?"

"Şey, benim babam ben 6 yaşındayken evi terk etmiş, neden terk ettiğini annem bana hiç söylemedi, ama babamı özlüyorum"

Gözlerimden yaşlar aktığını hatırlayıp gözlerimi sildim. Joseph konuşmaya başladı;

"Ben, senin aklına babanı getirdiğim için üzgünüm"

"Sorun değil, zaten ben artık onu düşünmemek konusunda kararlıyım, artık umrumda değil"

"Tamam o zaman, bu arada dersler bitti. Çok derin ve uzun uyudun gerçekten, yüzünde sweatin izi çıkmış artık. Çok komik gözüküyorsun"

Joseph kahkahalar atarken ben kalkıp çantamı aldım ve artık gülmemesi için omzuna bir yumruk attım. Kolu acımış olmalı ki kolunu tuttu ve ağzından küçük bir inleme sesi geldi. O bebek gibi ağlamaya başlamadan önce onu hızlıca kolundan tuttum ve okuldan çıkardım. Birlikte eve gitmeye karar verdik ve yavaş yavaş sohbet ederek ilerlemeye başladık. Benim evimin önüne vardığımızda bana bakıp gülerek;

"Sonra görüşürüz"

"Görüşürüz"

Joseph uzaklaşırken bende evin kapısını açıp içeri girdim. Eve girdiğimde etrafa bakındım ve annemin evde olmadığını farkettim. Bu iyiydi, evde tek başıma kafa dinlemek daha güzeldi. Odama çıktım ve çantamı bir köşeye atarak bilgisayarıma oturdum. Bilgisayarı açmam ile bildirimlerin yağması bir oldu, Alex beni sekiz kere görüntülü aramıştı ve bir sürü mesaj atmıştı. Onu geri aradım, Alex açtığında çok neşeli duruyordu ve dayanamayıp sordum;

"Noldu Alex? Çok sevinçli duruyorsun?"

"Ashley şifre, hatırladın mı?"

"Evet, ne olmuş şifreye? Yoksa sen?"

"Çözdüm, çözdüm!"

"Şifrede ne diyor? Çabuk söyle, meraktan ölebilirim"

Alex ekrandan bir anlık kayboldu ve geri geldiğinde elinde bir kağıt vardı. Kağıda göz gezdirdi ve okumaya başladı;

"Bu mektubu çözebileceğinizi biliyordum, siz çok akıllısınız bu konuda şüphem yok. Evet, iki kişi olduğunuzu biliyorum. Benimle 12 Mayıs tarihinde, saat gece 8:30'da, terk edilmiş tren istasyonunda buluşmanı istiyorum. Umarım beni kırmayıp gelmeyi düşünürsün Ashley"

Bu da ne şimdi? Çok anlamsız ve hiç de beklediğim gibi değil. Benimle buluşmak istiyor, gidersem benim hakkımda bu kadar şeyi bilen kişiyi bulmuş olurum. Gitmez isem merak ve tedirginlik beni ele geçirir. Erkek mi? Kız mı? Benden ne istiyor? Beni nereden tanıyor? Bunları öğrenmem için gitmem gerek. Umarım bir çeşit sapık değildir, veya bir çeşit tuzak, tıpkı filmlerdeki gibi. Saçmalama Ashley, o sadece filmlerde olur, yani sanırım. Mektupta beni bu kadar anlatması ve beni tanıması tuhaftı. Alex'in bana seslenen sesini duymam ile düşüncelerimi bırakıp bilgisayarın ekranına, Alex'e döndüm;

"Üzgünüm, düşüncelere dalmışım. Mektup bu kadar mı?"

"Evet, bu kadar. Peki dediği yere gidecek misin?"

Tabiki de, bazı cevapları öğrenmek için gitmeliydim. Ama tek başıma gidemezdim, öyle değil mi?;

"Misin değil, gidecek miyiz? diye sormalısın. Mektupta bana tek gel diye bir uyarı yapmamış, yani sende benim ile geliyorsun. Var mısın?"

Ekranda bana bakarak gülümsedi;

"Evet, varım"

Hacker GirlWo Geschichten leben. Entdecke jetzt