13. GÖRDÜĞÜM İLK ERKEK

En başından başla
                                    

"Bozo deyip durma, sırf hastasın diye bir şey demiyorum. İyileşince burnundan getiririm, haberin olsun."

Bekir, pozisyonunu biraz düzeltip başını geriye yatırarak ardında kalan gence baktı. Bu halde boynu biraz zorlansa da görmezden gelebildi.

"Ne biçimsin lidersin heval? Devrim için kendini feda etmeye hazır birine böyle tehditler savurmak yakışıyor mu sana?"

Ela gözlü genç gülerek bu cümleleri kurarken karşılığında aynı tepkiyi almayı beklemişti. Fakat Yusuf'un gittikçe solan yüzü, ciddileşen bakışları beklentisinin tam tersiydi. Turuncu oğlanın beyaz yüzündeki çilleri belirginleşirken ince dudakları düz bir çizgi halini aldı. Bacaklarını iki yana açıp kol dirseklerini onlara yasladı. Ellerini önünde birleştirip üst bedenini öne doğru eğdi. Onun bu hali Bekir'i de ciddi olmaya zorlarken ağır ağır kalktı yerinden. Önemli bir şey konuşacaklarını anladığından bacaklarını topladı, sırtını kanepe başlığına dayadı. Bu basit hareket bile günlerdir harap olmuş bedeninde ufak ağrılara neden olsa da gözlerini Yusuf'tan ayırmadı. Yorganı iyice belinin etrafına sarıp parmaklarını iç içe geçirdi. Hazır olduğunu gören ev arkadaşı konuşmaya başladı.

"Devrim için kendini feda et diyen oldu mu Bekir?"

Esmer genç anlamadığını belli eden bir ifadeyle ona bakınca devam etti.

"Senin ne işin olur siyasi gruplarla, kavgalara karışmak ne demek?"

Geldiğinden beri konuşmayan Yusuf'un bu mevzu için iyileşmesini beklediğini şimdi anlıyordu.

"Bahsettiğin siyasi gruplardan birine sen de dahilsin Yusuf."

Evet, Bekir'i eleştirmeden önce kendine bakmalıydı. Bu gruplar yüzünden sürekli eve geç gelen, hatta bazen günlerce gelmeyen oydu. Şimdi kalkıp bunun için esmeri uyarması komikti.

"İşte tam bu yüzden diyorum Bekir. Siyaset göründüğü gibi değil, pis bir çukur. Bataklıktan farkı yok, içine girdin mi kurtulamıyorsun."

Bekir, donuk bir ifadeyle konuşan arkadaşının gözlerinin içine baktı. Orada Yusuf'tan bir iz görmek istese de bulamadı.

"Sen de mi kurtulmak istediğin halde kurtulamıyorsun?"

Yusuf'un bakışları sertleşirken öne eğilmiş bedenini geri çekip yerinde dikleşti.

"Hayır, ben halkımın kurtulmasını istiyorum."

Bekir'in de ifadesi sertleşirken bu sesine de yansıdı.

"Belki ben de halkımı kurtarmak, onlar için kendimi feda etmek istiyorum. Olamaz mı?"

Az önceki Yusuf'tan geriye hiçbir şey kalmadığını belli eder gibi "Olamaz," diye neredeyse bağıran genç hırsla ayağa kalktı. İşaret parmağını Bekir'e sallarken itiraza yer bırakmıyordu sesi.

"Halkımızın binlerce fedaisi zaten var, sen uzak duracaksın. Babanın emanetisin bana, seni sağ salim eve götürmeye sözüm var."

Esmer oğlan tam ağzını açıp itiraz edecekti ki birkaç adımda tam karşısında bitip tepesinde dikildi.

"Eğer babanı ağlatmaya, ananı öldürmeye niyetin varsa buyur devam et. Hemen yarın katıl partiye."

Burnunu havaya dikti, üst perdeden konuşmaya devam etti.

"Ama yok, aileni biraz bile seviyorsan bugünden sonra benim arkadaşlarım da dahil hiçbir gruba yaklaşmazsın. Şimdi iyi düşün Bekir efendi."

Gözleriyle sözlerini desteklemek ister gibi ela gözlerin en derinine bakıp geri geri adımladı. Kaşlarını kaldırıp uyarısını tasdikledikten sonra arkasına dönüp odanın çıkışına yöneldi. Onun ardından bakakalan Bekir ise Yusuf'un aksine kendini düşünmüyordu. Zira bu gruplardan tamamen kopma kararını alalı çok oluyordu. Zihninde dönen şey Yusuf ve Kürşat'ın nasıl bir bataklıkta olduğuydu. Onlar da kendisi kadar kolay kurtulabilecekler miydi, bilemiyordu.

**************

Yaklaşık iki haftadır gelmediği fakülte binasının önünde dururken buz tutmuş ellerinin nedeni dizlerine kadar gelen karın soğuğu değildi. Yandan taktığı çantasını ardına atıp ellerini paltosunun cebine soktu. Bedeninin garip bir heyecanla kasılmasını sağlayan adama en son sarıldığını düşünmek içinin yanmasına, dışının donmasına sebep oluyordu. Günlerdir haber alamadığı gencin bu süre zarfında yaşananları unutup unutmadığını, nasıl değerlendirdiğini bilememek üniversite sınav sonucunu beklemekten daha çok telaşlandırıyordu onu.

Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp yanından geçip giden öğrencilerin garipseyen bakışlarını umursamadan endişeli gözlerle binayı izlemeye devam etti. Ne hissettiğinden emin olamadığı bir adam için hayatını değiştirecek bir karar vermiş, Ankara'da kalmıştı. Şimdi ise onunla yüzleşmeye cesaret edemiyordu. Karşı karşıya geldiklerinde hiçbir şey olmamış gibi davranırlarsa yaşayacağı hayal kırıklığı mı daha büyük olurdu, yoksa ne oldukları belli olmayan bir yola mı girmenin zorluğu mu daha büyük olurdu, emin değildi.

Binaya bakıp defalarca aklından ilk karşı karşıya gelecekleri anı canlandırdı. Kürşat, sınıfa gelip yanına oturabilirdi ya da tanımıyormuş gibi ona en uzak masaya geçebilirdi. Koridorda karşılaşıp uzaktan bakışabilir veya konuşabilirlerdi. Böyle birçok olasılık vardı fakat hepsinin tek ortak noktası Bekir'in bunların hiçbirine hazır olmamasıydı.

Bu düşünceyle kışın kasveti esmer genci boğarken omuzlarını düşürdü. Gri gökyüzüne doğru başını kaldırıp derin bir of çekti. Nedense heyecanı da balon gibi sönmüştü. En iyisi eve dönüp kendini tüm olasılıklara hazır edene kadar yataktan çıkmamaktı. Hem zaten Kürşat yokluğunu bile fark etmezdi muhtemelen, o yüzden sıkıntı da olmazdı. Gerçi bu şekilde derslerden kalabilirdi ama yapacak bir şey yoktu, en kötü ihtimalle alttan alırdı. Kendi kendini ikna çabalarıyla kara bulutlarla kaplı gökyüzünden elalarını çekip beton yığınına baktı son kez. Dudak büzüp verdiği karardan çok da emin olamayarak içinden kısaca vedalaştı. Bu veda fakülteye mi yoksa binadaki reise mi belli değildi.

Ellerini cebinden çıkarmadan omuzlarını kaldırıp indirdi, sesli bir soluk bırakıp arkasına döndü. Niyeti geldiği gibi gitmekti ancak anında görüş açısına giren beden niyeti de dahil her şeyini unutturmuştu. Tüm nöronları devre dışı kalırken kalbi sanki ilk kez bir insan görüyormuş gibi atmaya başlamıştı. Kendisi gibi ellerini kaşesinin cebine sokmuş genç başını sağa yatırarak yanağını boynuna doladığa atkıya gömmüştü. Yüzünde bilmiş bir sırıtışla Bekir'e bakarken gözleri farklı bir duyguyla parlıyordu.

Esmer genç kulaklarını çınlatan kalbine elini götürmemek için direnirken birkaç adım geri atmaktan kendini alamadı. Hipnoz olmuş gibi gözlerini karşısındaki adamdan alamazken göğsünden çıkmak için kendini paralayan kalbiyle ne yapacağını bilemedi. Bekir, kendi bedeniyle savaşırken Kürşat'ın harekete geçen vücuduyla kanındaki adrenalin seviyesinin yükseldiğini hissetti. Reisin, ona doğru yaklaşan adımlarıyla geri geri gitmek isterken kıpırdamayan bedenine komut göndermeye çalışıyordu. Ancak bacakları da geri kalan organları gibi Bekir'i dinlemezken acısı yüzüne yansıyordu. Ulan bir kere de gariban sahiplerinden yana olsalardı ne olurdu be?

"Zorlama güzelim, kaçışın buraya kadar."

Güzelim kelimesi kalbinin duvarlarında yankılanırken bir an sonra aciz kan pompasını hissedemez oldu. Gözünün önünde göğüs kafesini yarıp Kürşat'a doğru uçtuğunu görürken bunun ne kadar gerçek olduğunu sorguluyordu. Bilimsel olarak mümkün olsaydı eğer cidden bunun yaşandığına yemin edebilirdi, zira bu kalp denen meret an itibariyle çılgına dönmüştü.

"Yok ben yine de kaçacağım diyorsan yollar senin çömez."

Attığı adımlarla aralarındaki mesafeyi yok edip kokusunu Bekir'e duyuracak kadar yakınlaşınca sırıtışını genişletip göz kırptı.

"Ama unutma; dünya yuvarlak, kalbin fırıldak. Döner döner, yine beni bulursun."

Bekir, tüm kaçışlarını daha başlamadan bitiren adama bakarken boğazına çöken gerçeklikle yutkundu. Daha ilk andan pes etmek zorunda kalırken bu saatten sonra duyguların esiri olacağını anladı. Kalbi gördüğü ilk erkeğe teslim olma sevinciyle yavaşça sakinleşirken gri renkler kayboluyor, dünya baharın renklerine boyanıyordu.

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin