GİRİŞ

74.2K 2.1K 1.7K
                                    

1988, Diyarbakır

Arnavut kaldırımlı sokaklarda sütçünün sesi yankılanırken genç adam hızla ayakkabılarını giyip sokağa koşmuştu. Önemli bir gündü bugün. Merakla beklediği bir haber vardı, hayatında hiçbir şey için bu kadar heyecanlanmamıştı.

Hançepek'in tarihi avlulu evlerinin arasında son hızla koşarken her yaz ve bahar sabahı olduğu gibi sokaklara salınmış çocukların arasından geçiyordu. Fırıncı Ali amcanın önünden geçtiğinde burnuna gelen ekmek kokusuyla yüzüne bir tebessüm oturduğunda annesinin sabah tandırda ekmek pişirip pişirmediğini hatırlamaya çalıştı. Eğer yapmamışsa eve dönmeden önce almak iyi olurdu.

Çok düşkün olduğu midesi yine anında aklını karıştırmıştı ancak bu uzun sürmedi. Ekmek kokusu duyulmaz olduğunda stresli heyecanı yine yerine kuruldu. Ara sokakları son hızda aşıp caddeye vardığında sağına soluna bakınmadan yola atladığını çevreye yayılan kişneme sesiyle burun buruna geldiği at arabasıyla fark etti. Takkeli bir amcanın eksik dişleriyle azarlanıp, atın huysuzluğuyla karşı karşıya kaldığında birkaç kez üst üste özür dileyip yoluna devam etti.

Yine de heyecanını bir nebze dahi kaybetmeden koşmaya devam etti. Diyarbakır'da tek tük bulunan gazete bayiilerinden en büyüğüne ulaştığında nefes nefeseydi. Aldığı oksijen ciğerlerine yetmeyip belinin bükülmesine neden olduğunda ellerini diz kapaklarına koyup başını eğdi. Siyah saçlarından terler alnından burnuna oradan da yere damlarken memleketinin sıcağında koşmanın akıl karı olmadığını fark etti.

Eskimiş kumaş pantolonun içine soktuğu gömleği terden sırıl sıklam olmuşken sırtından damlalar akıyordu. Bir süre daha kendine soluklanmak için firsat tanıdı. Koşmanın etkisiyle uğuldayan kulakları yavaş yavaş açıldığında etraftaki kalabalığın gürültüsünü ancak duyabildi.

Sesler heyecanına ot dikerken bezginlikle doğruldu. Sabah sırf bu manzarayla karşılaşmamak için erkenden kalkmıştı ama gördüğü üzere yine geç kalmıştı. Cadde boyu uzanan kuyruğa acıklı gözlerle bakıp el mahkum sıranın sonuna geçti. ÖSS sınavının açıklandığı gün de böyle olmuştu. Upuzun bir gazete kuyruğunda saatlerce beklemişti. O zaman söz vermişti kendine, ÖYS'de ilk bayiye gelen kişi olacağına dair. Ancak görünen oydu ki söz veren tek öğrenci kendisi değildi.

Cebindeki elleriyle bu yaz babasının esnaf lokantasında ayakçı olarak çalıştığı zamanlarda topladığı paradan gazete için ayırdığı kısımla oynuyordu. Bu sırada kuyruktan ayrılan kişilerin heyecanla sayfaları karıştırmasını izlerken günlerce rahat uyku uyuyamamasını sağlayan hisler tekrar kuruldu kalbine. Bekleyenler azalıp sıra kendisine yaklaşırken kalbi boğazında atmaya başlamıştı. Havanın sıcağına ek olarak heyecanın getirdiği bir hararet de eklenirken yüzü tamamen terle kaplanmıştı.

Önündeki genç de gidip bayideki görevliyle arasında sadece gazeteler kaldığında her yeri sulanmış gibiydi. Kalbinin gümbürtüsü, emeklerinin karşılığını alıp almadığını öğrenecek olmanın heyecanı etraftan soyutlanmasını sağlarken önündeki adamın kızgın sesiyle kendine geldi.

"Evladım alacak mısın yoksa geceye kadar burada dikilecek misin? Çarşı boyu sıra var, seni mi bekleyeceğiz?"

Genç adam rüyadan uyanır gibi sarsılırken arkasına bakma gibi bir hataya düştü. Geldiğinde gördüğü kişi sayısından en az beş kat fazlasıyla karşılaşırken telaşla önüne döndü. Cebindeki ellerini parayla birlikte çıkardı. 30 liranın terden ıslandığını adama uzattığında fark etse de elinden bir şey gelmediğinden elemanın ters bakışları altında gazetesini alıp hızla sıradan çıktı.

Beklettiği için mahcup olduğu sıradaki öğrencilere bakmadan olabildiğince hızlı yürümeye başladı. Sonunda sıradakilerden onun şaşkınlığına şahit olan kesimden uzaklaştığında duraksadı. Dükkânlardan birinin duvarına yaslanıp gazetenin sayfalarını titreyerek çevirirken bildiği tüm duaları okuyordu.

Sonunda aradığı sayfaya ulaştığında adını görene kadar tek tek bakmıştı her isim ve numaraya. Adını göremediği her sütunda bir miktar korkuya kapılsa da nihayet istediğine ulaştığında derin bir nefes aldı. Kocaman, masum bir gülümseme dudaklarını esir aldığında babasını gururlandıracak olmanın sevinciyle adına bir kez daha baktı.

"BEKİR BAYBAŞİN: GAZİ ÜNİVERSİTESİ, FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ"

~~~~~~~

Canlarım, ciğerlerim, biricik dostlarım😍

Gördüğünüz üzere Yakamoz'daki karakterleri işliyorum burada. Ancak bu paralel evren olduğundan sonunun Yakamoz'daki gibi olmayacağını bilmelisiniz.

Mutlu mu mutsuz mu bitecek bilemem, fakat bağımsız bir kurgu olduğunu söyleyebilirim.

Uyarılarımı yapayım o halde;

-Hikaye eşcinsel içeriklidir. Cinsellik ve şiddet bulundurur.

-Kürt ve ülkücü iki gencin anlatıldığı bu kurguda hiçbir ideolojiyi savunma gibi bir derdimiz yoktur.

-Siyasi içerikli konularda eleştiri kabul etmiyoruz. Birini veya birilerini savunacak olanlar lütfen uzak dursun.

Aklıma gelenler şimdilik bunlar canlar. Accaip heyecanlı olduğum bu kurguda bölümler belirli bir düzende gelmeyecek. Çünkü önceliğim BTSA ve Enkaz'ı bitirmek olacak. Bu yüzden anlayışlı olmanızı rica ediyorum.

Ayrıca kapağımızı ricamız üzerine bir saate yetiştiren biricik okurumuz @zihnimdeveca yavrumuza teşekkür ederiz😍

Bizden bu kadar, sizi accaip seviyoruz.💛❤

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin