III - ❝Düğümlenen Zihin❞

Bắt đầu từ đầu
                                    

Tam karşısında oturdum, suskunluğum beni iyiden iyiye esir almıştı. Kafamda saatlerdir süren bir kargaşa, beni delirtecek niteliğe sahip hengâme vardı. Hiçbir şey düşünecek, kendimi ifade edecek kelimeleri bile seçecek güçte değildim. Gözlerim öylece sehpaya ilişip kaldığında hareket eden bir kutuyla irkilip bakışlarımın hedefini değiştirdim.

Zamir, pizza kutusunu bu taraf itmiş ve yemem gerektiğini belirten bakışlarını üzerime dikmişti. Boş boş ona bakmaya başladığımı gören Baran, "Sanırım kız şokta," diye mırıldandı ama ben onu duyabilmiştim. "Hiçbir şeye tepki vermiyor."

Zamir kaşlarını çatarak bana bakarken bir an için gözlerinin tesiri altında ezildiğimi hissettim. Sonra yine ruhsuzca ona bakmaya devam ettim. Başını çevirme gereği duymadan dudaklarını oynatarak Baran'a hitaben, "Sen etrafı kolaçan et," dedi. Baran, anında ayaklanırken Zamir, hâlâ bana bakmayı sürdürüyordu. Baran gittiğinde Zamir, yerinden kalkıp yanıma geldi ve pizza kutusunu eline alıp yanıma oturdu. Kutuyu açıp içindeki bir dilimi bana uzatırken başımı istemiyorum anlamında iki yana salladım.

"Aç olduğunu biliyorum," dedi sabit bir sesle. "Haydi, ye şunu."

Tepkisiz kalmayı sürdürürken, "Sana bir şeyler anlatmam gerektiğinin farkındayım. Ama ne kadar az şey bilirsen, o kadar iyi. Şu an güvendesin ve önemli olan bu," dediğinde sesi kadife kadar yumuşaktı. Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım kaybolmayı umursamadan.

"Dedem iyi mi?"

Zamir, soru olarak bunu beklemiyormuş olmalıydı. Afallamıştı. Ama sonra kendisini toparlayarak, "İyi," dedi. "Çok iyi."

"Dedem mi gönderdi seni?" Bu, bana oldukça yakın bir ihtimaldi ve bunu doğrulamasına ihtiyacım vardı.

Düşünmeden, "Hayır," dedi.

Kaşlarımı çatarak, "O zaman neden beni kurtardın? Güvenliğim neden senin için önemli?" diye sordum. İnsan neden başka birine yardım ederdi? Bir çıkarı ya da mutlaka bir sebebi olmalıydı.

Peki, onun sebebi neydi?

Zamir, gözlerini kıstı ama oldukça ılık sesle, "Soru yok," dedi her defasında olduğu gibi. Ayağa kalkmak istediğim sırada bileğimden yakalayıp beni durdurdu. Ben, ona ters şekilde bakarken o, pizza dilimini dudaklarıma doğru yaklaştırdı ve yememi beyan eden bakışlar atmaya başladı. Dudaklarımı aralamadım, inatlaşmayı devam ettirerek. Zamir dakikalarca uğraştı, en sonunda pes edip, "Yemezsen yeme," deyip yukarı çıktı. O yukarı çıktığı an kutuyu önüme koyup beş dilim pizza yiyerek masada olan meyve suyundan da içtim. Karnım doymuştu, arkama yaslandım. Zamir, üzerini değiştirmiş bir şekilde içeri girdi. Masada duran artıklara ve bana baktı ve başını iki yana salladı, gülüp gülmemek arasında gidip geldi.

"Keçi."

Ona cevap vermek yerine, çantamın içindeki telefonu çıkarıp dedemin kimsenin bilmediği numarasını girerek onu aradım. Aynı anda bir el telefonu elimden aldı. "Ne yapıyorsun sen?"

"Dedemi arıyorum."

Soğuk sesle, "Arayamazsın," dedi. "Yerimizi tespit mi etsinler istiyorsun?"

Burun kıvırarak ukala bir edayla, "Dedemin bu numarasını kimse bilmez," dedim.

"Olmaz."

Öfkeyle, "Senin sözünü dinleyeceğimi kim söyledi?" diye bağırdım. Kendime engel olamamıştım, çünkü konu dedemdi ve bunu kısıtlamaya hakkı yoktu. "Telefonda yardımcı olacak kişilerin numaraları var. Sen onlardan biri değilsen neden kurtardın beni?"

Benim aksime sesini yükseltmeden elini saçlarından geçirerek bana baktı. Gözlerinde anlamını belki de ona ne kadar bakarsam bakayım çözemeyeceğim ifadeler vardı. Harelerinde yıkımın tohumları ekiliydi ve ben, her ona baktığımda bu tohumları sulayıp, onları canlandırıyordum sanki. Kararlı ve yıkıcı gözlerini, bir an olsun üstümden çekmediği zaman dilimi içerisinde, kalbimin bir şimşeği aratmayan gürültüsü, bütün bedenimde yankılanıyordu. "Benim sözümü dinlemek zorundasın," dedi sert bir sesle. "Dedeni merak ediyorsan her hafta onunla ilgili bilgileri elde edip sunarım sana. Ama aramak yok." Bir şey dememe fırsat vermeden telefonumu cebine attı. "Bu senin güvenliğin için."

HALEFNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ