💦14.Bölüm💦

98 19 25
                                    

Emir Can İğrek:Beyaz
Düşe kalka yürüyorum işte
Biraz yaram var geçecek bu gidişle

Ceyda'nın Volkan'ı görme ümidiyle bu denli hazırlanışı boşa çıkmıştı. Sevdiği çocuk olduğunu bildiğim çocuk gelmemişti. Mahallenin biraz ilerisinde karşımıza çıkan büyük parka girmiştik. Mahalle maçı deyince ben sokakta oynayacağımızı sanmıştım ama bildiğimiz sahaya girmiştik.

Üzeri kapalı yeşil sahada kocaman beyaz renkli kaleler vardı. Büyüklüğünü görünce biraz ürküp iyi ki kız olmuşum dedim.

Biraz bekleyip takımları oluşturmaya başladılar. Volkan'ın yolda olduğunu öğrenen Ceyda'nın içinden çığlık attığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

Takımlar oluşurken Burak ve ben bir takımda, Rüzgar ile Ceyda diğer takımdaydı. Beni güçlülerin arasına almışlardı ki arada kaynayayım.

Maç başlamadan önce telefonuma son bir şey yazıp gösterdim herkese.

"Ne yani toplanmış 8 kişi şimdi saatlerce küçücük bir topun peşinden mi koşacağız. Pardon da sizce bu akıllıca bir şey mi?"

Burak başta olmak üzere herkes kahkahayı basmıştı. 'Kötü bir şey mi dedim?' Gibisinden bir bakış attım. Ellerimi birleştirip kafamı aşağı eğdim. Herkes dalga geçer gibi gülüyordu. Cahilliğimi her yerde belli etmemeliydim.

Rüzgar utandığımı görünce olaya bir dur deyip topu ortaya koydu. Nasıl başlattıklarını görememiştim. Ceyda Volkan'la aynı takımdaydı. Top ona gelince pas atıyordu bilerek.

Önce bir sendeleyip etrafı izlemiştim. Burak durup bana baktı "seni süs gibi dur diye getirmedik buraya, hadi oyna."

Dediğini yapıp topun gittiği yere doğru koştum. Kaleye atmamız gerekiyordu. Birden çoğunluk ters tarafa gitti. Ben ve bir çocuk vardı yanımda.

Topun bana doğru gelişini görünce heyecanlandım. Burak bağırmaya başladı. "Topu yanındakine verme, çalımından kurtul başka bir yere at biz alırız!"

Top ayaklarımın dibindeydi fakat ben ne yapacağımı bilmiyordum. Çocuk üstüme doğru geliyordu. Çalım ne demekti bilmiyordum ben bir tek pasın ne olduğunu biliyordum. Saniyeler aleyhime işliyordu.

Dediği gibi yapacaktım, topu başka yöne atacaktım. Bu oyunun amacı gol atmak değil miydi? Ben de atardım o zaman. Yönümü yanımdaki kaleye çevirip diğer çocuğa bakan kaleciye şöyle bir bakış atıp topa ayağımla vurdum.

Top kaleye girdiğinde çocuk bu hareketimi hiç beklemiyor gibiydi. Ona gol nasıl atılır göstermiştim. Aynı zamanda koşa koşa bana doğru gelen Rüzgar'a sarıldım. Sırıtarak Rüzgar'ın sevincine eşlik ettim. "Aferin güzelim, çok iyi iş çıkardın."

Rüzgar'ın sarılmasıyla ayaklarım yerden kesilmişti. Etrafında döndürüyordu beni. Aklıma gelen şeyle yüzümdeki gülümseme söndü. Karşı takımdandı o, yani rakiptik. Öyleyse neden gelip sarıldı? Demek ki dostluk maçı yapıyorduk.

Burak kızgın bir şekilde yanıma geldi. "Deniz sen ne yaptın?" Bu işte çok iyi olduğumu o da anladı demek ki. Tekrar sırıtarak ona baktım. Hayatımda ilk defa yaptığım bir şeyden böylesine gurur duyuyordum.

"Kendi kalene gol atmak da neyin nesi? İyi misin sen? Başta takımları ayırdık bizim adamımız olduğunu unuttun galiba. O kale bizim!"

En sonunda yüzüme karşı bağırmıştı. Suratımdaki gülümseme solarken telefonuma doğru gittim.

"Kendi kalemize gol atmamız gerekmiyor mu? Ne diye kendi kalem dururken başkasınınkinde sayı biriktireyim. Hem burası daha yakındı, oraya gidene kadar yolda ölebilirdim. Dibimdekine attım ben de. Sen demiştin ya başka tarafa at topu diğer çocuğa verme diye öyle yaptım. Sana da iyilik yaramıyor ya. Hem istediğini yapıyorum hem de azar işitiyorum! Oynamıyorum ben. "

"Hey Allahım ya bunu kim aldı oyuna? Hadi çık sen, şuradan izle bizi, batırdın zaten maçı."

Burak ellerini yüzüne kapatıp pişman olduğunu belirtti. Ceyda ise cırlayarak araya girdi.

"Hayır! Kuzenim bizimle oynayacak, burada. Daha ilk maçı, üzerine gitmeyelim. Kaleye girsin bari. Hakan kaleyi koruyamıyor belli ki."

Kolumdan tutup beni kaleye doğru çekiştirdi. Kulağıma fısıldayarak ilerledi. "Topların kaleye girmesini engelle yeter. Eğer gol yersen Burak bizi bitirir bu sefer."Biz bilmiyorduk zaten topun kaleye girmemesi gerektiğini.

Maçın devam edişini izledim. Bizim takım daha güçlü olduğundan top hep diğer taraflarda geziyordu. Akşam güneşi havayı çok güzel bir renge boyamıştı. Turuncu rengin ihtişamı yukardan bana bakarken burada futbol oynamak zorunda kalıyordum. Çok acı bir şeydi bu gerçekten.

Bana doğru son sürat gelen toptan kaçmak için çekildim. Işık hızında kaçmıştım toptan, yanımdan geçişini görmek beni hem rahatlatmış hem korkutmuştu.

Burak bana öldürecek gibi bakarken çocuk gibi ellerimi açtım ve bir suçumun olmadığını belirttim. "Ya sabır ya selamet. Bak kızım! Topu! Ellerinle! Tutacaksın! YA DA BAŞKA BİR YERİNLE KALEYE GİRMESİNİ ENGELLEYECEKSİN!"

Önce her bir kelimesini bağıra bağıra sonra tüm cümleyi hönküre hönküre söyledi. Ayıca devam etti. "BU BU KADAR MI ZORR!!!"

Öfkeyle bağırışı beni gerçekten çok korkutmuştu. Tekrardan maç devam ederken anladım bu erkeklerin ne kadar salak olduğunu. Bir insan bir top için bu kadar sinirlenebilir miydi? Ayrıca hangi akılsız hızla gelen şeyin önüne geçebilirdi ki? Canın acıyacak belli ki, kaçsana.

Galiba benim gibi salaklar geçerdi hızla gelen topun önüne. Yine abanılarak atılan bir top geliyordu bana doğru. Korkak gibi kaçıp azara maruz mu kalacaktım? Yoksa cesaretimi konuşturup önüne mi geçmeliydim.

Ortaya karışık bir şeyler yapıp ellerimi kaldırdım ve gelen topu izledim.

Burnum veya bedenim daha önce hiç böyle bir acı hissetmemişti. Kemiğimin sesini duymuştum. Şiddetle kafamın geri gidişini hissettim ve topun sahanın ortaya ilerleyişini. Sanırım bu sefer başarmıştım.

Bir sorunun çıkması çok sürmemişti. Burnumdan gelen sıvının kan olduğunu fark etmiştim. Su gibi hızla akan kana elimi sürmüştüm. Çok koyu bir renge sahipti ve burnumun acısıyla telaşlanmaya başlamıştım.

Aşağı doğru akan şey sadece kandan ibaret değildi. Ağlıyordum çünkü canım çok acıyordu. Sanırım burnum kırılmıştı.

Mutluluğun DiliWhere stories live. Discover now