💦5.Bölüm💦

213 43 39
                                    

Müzik
Gözge Öney:Kavga
Yüksekten mi yoksa düşmekten mi
Kalmaktan mı yoksa gitmekten mi korkarsın?

Hiçbir şey yolunda gitmezken birinin elini tutup seni oradan çıkarmasını istersin. Ama o seni daha çok bataklığa iter.

O gider başkası gelir seni zirveye çıkarır. Yoluna giren şeyler olur, düzene girer bazıları.

Yaklaşık yarım saat önce hazırlanmam gerektiğini söyleyen kuzenimden sonra kısa bir duş almıştım. Açık mavi kotumu ve beyaz tişörtümü giymiş, üzerime kot çeketimi giymiştim. Sonrasında çantamı da omuzuma takınca hazır olmuştum.

Kapı çalınıp içeri biri girdiği sırada dışarı çıkıyordum. Saçlarını düzleştirip omuzlarına salan Ceyda hayranlıkla bakıyordu şimdi. Farklı olarak saçlarımı maşa yapmıştım sadece.

"Çok tatlı olmuşsun. Ama birkaç şeyi gözden kaçırman hiç hoş olmamış."

Anlamayarak ona baktığım sırada "bir dakika" deyip işaret parmağını bana gösterdi. Elini çantasına atıp bir parfüm şişesi çıkardı. Ardından üzerime boca edince anladım o birkaç şeyin ne olduğunu.

Sonrasında gelip tişörtümü içeri sokmamı emretti pardon rica etti. Bana yaklaşıp tişörtün içinde olan kısmın yarısını dışarı çıkardı.

"Son olarak kirpikleri hallediyoruz ve dışarı çıkıyoruz. Hiç bakma bana öyle, gerçekten bu son."

Yenilgiyi kabul edip sandalyeye oturdum. Karşımdaki aynadan Ceyda'nın suratına bakıp elimi ona doğru uzattım. Tabi ki de ben sürecektim rimeli.

Elime bıraktığı an sürmeye başladım.

Rimeli sürdükten sonra telefon çaldı.

"Efendim"

"Geliyoruz şimdi"

"Uf sabret biraz, kapattım hadi"

Bana bakıp "çok sabırsızlandılar, hadi gidelim" dedi.

Elini omzuma koyup gülümsedi.

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•

"Yıldızlar... Çok güzel değiller mi?"
Kapının önüne çıktığımız an bunu söylemişti bana. Beni hiç tanımadığı halde dışarı çıkıyordu.

15 dakika boyunca yürüyüp yokuş aşağı inmemizin sonunda kumsala varmıştık. Tabi aşağı inmek kolaydı, geri dönüşü düşünmek bile çok zordu.

Dalgaların seslerini dinlemek insana huzur veriyordu. Kumsala inen merdivenler bittiğinde ayağım kuma batmıştı. Ayakkabılarım zor durumda kalmıştı.

"Çıplak ayakla yürümemiz gerektiğini neden söylemiyorsun ama?"

Bunu şakayla karışık kızgınlıkla söylemişti. Onun söylemesi gerekip, unuttuğu şeyi benim üstüme atmıştı.

Ayakkabılarımızı çıkarıp yürüdüğümüz sırada arkamızdan bir ses gelmişti.

"Bayanlar ters şeritten gitmek ayıp değil mi?"

Arkamızı döndüğümüzde karşımıza iki erkek çıktı. Biri esmer tenli, diğerinin yüzü bembeyazdı. Yüzü bembeyaz olan çocuk kumraldı. Lacivert tişört açık mavi kot pantolon giymişti. Gülüşü çok güzeldi. Nedense ona takılı kalmıştım. İçimden "inşallah kuzenim bu değildir" diye dua ediyordum.

Ceyda ilerlerken yanan ateşi fark edip biraz ürksem de o çocuğun gülüşüne takılıp yatışmıştım. Hedefimize vardığımızda yerde duran kocaman minderlerde göz gezdirdim. Bana yapacakları sürpriz bu ise eğer çok güzel görünüyordu. Çünkü bu, gece gördüğüm ilk deniz manzarasıydı.

Ayakkabılarımı ve sırt çantamı yere atıp sağa döndüm. Denize biraz daha yaklaştığımda ise dalgaların ayağıma çarpışını hissettim. İlk çarptığında içimde bir şeylerin koptuğunu gördüm, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anımsadım. Bu anın ve şu anki dalgaların ölümsüz ve sonsuz olmasını diledim. Hani ilkler unutulmazmış ya, bu anın tarihe geçmesini istedim.

Gözlerimi kapatıp ellerimi iki yana açıp biraz daha ilerlediğimde omzumda bir el hissettim. Arkamdan yaklaşmış nefesinin tenime çarpmasına izin vermişti.

"Tehlikeli sularda yüzmek istemiyorsan gece çöktüğünde denizden uzak durmalısın. Nasıl yüzeceğini bilmiyorsan eğer, uzaktan izlemekle yetinmeyi bilmelisin."

Arkamı dönüp konuşan kişiye baktığımda az önce tutuklu kaldığım çocuk olduğunu gördüm. Eğer beynim bana yalan söylemiyorsa bu işte bir terslik vardı.

Ateşin önüne gidip mindere kendimi bıraktığımda onun da yanıma gelip mindere oturduğunu gördüm.

"Sizi tanıştırayım" deyip beni gösterdi. "Bu Deniz" parmağını yanındaki kişiye yöneltip "bu da Burak." Kuzenim olmasını istediğim kişinin elini sıkıp yanımdakine kafamı çevirdim.

"Rüzgar"

Gülümseyip utançla kafamı aşağı eğdim. Utanıyordum çünkü daha önce kimse benimle böyle içtenlikle konuşmuyordu. Ayrıca bir şey beni utanmaya itiyordu.

Yanaklarımın yandığını hissettiğim sırada Ceyda kalkmış 2 tane daha minderle yanımıza gelmişti. Kalkmamı söyleyip minderimin yanına koymuştu. Ben hiçbir şey anlamamışken kendini boylu boyunca atmıştı yere.

"Hadi, kaçıracaksın onları!"

Bunu sabırsız bir şekilde söylediği için fazla bekletmek istememiştim.

Aynı şekilde yere uzandığım sırada dünyanın en huzur verici anı olan yıldızları izleme bölümüne geçiş yapmıştın.

Buraya gelirken çok üzüldüğüm şeylerden biri de yıldızları izleyememek olduğu için bir an mutlu olmuştum.

Huzur işte buydu. Mutluluk buydu. Sonsuzluk buydu. Derin bir nefes alıp düşündüm. Şu ana kadar kendimi neden üzdüğümü gereksiz şeylerin neden bu kadar beynimi kurcaladığını. Negatifliğin ne kadar önemsiz olduğunu. Aslında önemli olan kalbimizin sesi ise neden biz başkalarını dinliyorduk?

İnsanların söylediği saçma eleştiriler neden bu kadar umurumuzdaydı bizim? Mutluluk gülmekten ibaret miydi? Aslında hepimiz içimizde mutluluğu taşıyoruz. Sadece ortaya çıkarmamız gerekiyor bunu bilmiyoruz.

Mutluluğun DiliWhere stories live. Discover now