Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!

Comincia dall'inizio
                                    

"Evan."

Kendi kendine sevdiği adamın adını sayıklıyordu. Kendini düşünmekten onu unutmuştu. Onu bulmalıydı. Hemen buradan defolmalı ve Evan'ı bulmalıydı. Eğer o da Daniel gibi düşünüyorsa onu kendine getirmeli, çektiği acı arasında bir de kendi için endişelenmesine müsade etmemeliydi.

Daniel'i ve diğerlerini tek bir kelime daha etmeden orada bıraktı. Kendini evin çatısına ışınladı. Esen rüzgar ıslak yanaklarına çarpıyor, hissettiği soğukluk onu biraz olsun kendine getiriyordu. Gözleri tekrardan yeşile büründü ve havalandı. Yükseldikçe yükseldi. Bir kuş gibi sokakların tepesinde süzülürken Evan'ı seçmeye çalışıyordu. Bir süre öyle dolaştı. Demirciye gitmeyi akıl ediyor ama kasabayı da çok iyi bilmediğinden tam yerini çıkartamıyordu. Böyle olmayacaktı. Bir şahinin kanatlarını kapatıp avına daldığı gibi kendini gökyüzünden rastgele sokağın birine bıraktı. Tam tepelerinden bir kızın inmesi  ile insanların yürekleri ağzına geldi. Amasia ise hiç vakit kaybetmeden en yakınındaki kişinin yakasına yapışıp Ugo'nun demircisinin yerini sordu. Adam elini bir yöne doğru kaldırdı, daha cümlesini bitirmemişti ki Amasia tekrar havalandı. Bir kaç sokağı daha dikkatlice taradıktan sonra gözleri demirci ile buluştu. Hemen oraya doğru yönelip aynı fütursuzca inişi tekrarladı. Yerden kaldırdığı tozu eli ile dağıttıktan sonra içeri doğru bir adım attı ama devamını getiremedi. Dudakları büzüldü, gözleri tekrar doldu, tüm enerjisi bir anda yok olup gitti. Evan'ı bulmuştu, bulmuştu ama her zaman yaptığı gibi ona koşamıyordu. Yaşların yavaş yavaş dökülmeye başladığı gözleri, ustasının mezarı önünde hıçkırıklarla ağlayan sevdiğine takılıp kalmıştı.

Işınlanmak istiyordu. Işınlanıp, sevdiğinin gözünden çenesine kadar yuvarlanıp orada yüzünden ayrılan her bir damlayı havada yakalamak istiyordu. Ona sımsıkı sarılıp vücudunu bastırabildiği kadar bastırmayı, hıçkırıkların sarstığı bedeni sabit tutmayı istiyordu. Islak yanağını onunkine yapıştırmayı ve kulağına fısıldamayı arzuluyordu. "Ben geldim Evan!" demek, "Geçti, buradayım." diye onlarca kez tekrarlamak istiyordu. Ama yapamadı. Yapamadı çünkü ardından ne diyeceğini bilemedi. Sahiden ne diyecekti? Ustasının suçu olmadığını, her şeye cadıların sebep olduğunu anlatacaktı. Peki sonra? Peki sonra Evan ona işte tam da bu yüzden cadıları öldürmeleri gerektiğini söylerse... İstemsizce bir adım geri attı. Bir şey onu geri çekiyor ya da Evan'dan uzağa itiyor gibiydi. Elini kaldırıyor, Evan'a gitmek istiyor ama bir daha asla "cadı" kelimesini duymak istemiyordu. Bu iki şeyi nasıl bir araya getirebilirdi? Evan'ı da alıp dünyanın en uçsuz bucaksız yerine gitmek ve izlerini kaybettirmek geçti aklından. Ama yapamazdı. Evan asla bunu kabul etmezdi. Olmuyordu. Deniyor, deniyor ama kendini eskisi gibi güçlü hissedemiyordu. Tekrar titremeye başladı. Gözlerini yumdu. Artık Evan'a bakamıyordu. Başını başka yöne çevirdi ve tekrar havalandı.

Yükseldi, yükseldi, yükseldi, neredeyse bulutlara ulaşacaktı. Bağırıyor ve hıçkırıklarla ağlayarak amaçsızca yükseliyordu. Göz yaşları yanaklarına bile ulaşamadan paramparça oluyor ve havaya karışıyordu. Yerden uzaklaştıkça kulaklarında bir ağırlaşma hissediyor, teninde basınç arttıkça artıyor, midesi içinde hareketlenmeler oluyordu. Ama durmayacaktı. Gerekirse güneşe kadar yükselmeye devam edecek, kalbinin en derinliklerinde yatan aşk da, korkular da kendisiyle birlikte yok olana kadar durmayacaktı. Artık aklı da ruhu da kendileri etrafında dönen bu dünyanın yükünü kaldıramıyordu.

Parmak uçlarından başlayan uyuşma dirseklerine ve dizlerine kadar ulaşmıştı. Uçmaya devam ediyordu ama gözleri kararıyordu. Burnundan ve kulaklarından kan gelmeye başladı ama durmayacaktı, bu kez kendini yok etmeye kararlıydı. Belki bir otuz saniye daha onca fiziksel acıya ve kanamaya rağmen devam etti ama başaramdı. Düşmeye başlamıştı. Kendine geldiğinde ve gözlerini açtığında hemen durdu ve tekrar denedi. Yükseldikçe yükseliyor, ardından kanamalar ve ağrılar ile bayılıp düşüyor, kendine gelir gelmez umursamazca tekrar ve tekrar yok olmayı deniyordu. Bir kaç kere daha alçalıp alçalıp tekrar fırladıktan sonra bedeni güçünü tüketti. Çok fazla büyü kullanmıştı. Artık havada bile zor duruyordu. Sersemlemiş sinek gibi bir sağa bir sola daireler çize çize meyve bahçelerinde bir yere çakıldı. Kırılan kemiklerinin tekrar yerine oturması saniyeler sürmüştü. Kuru toprağa ardı ardına ellerini geçiriyor, debelenerek ağlıyordu. Boğazını yırtarcasına bağırdı.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora