Rüzgar şiddetini daha da artırırken bu bit kadar taş kovuğunun arasında daha ne kadar kalabilirdim bilmiyorum.Derken kameranın ekranında turuncu,sarı karışımı bir figür belirmişti.Olduğum yerden hafifçe dikleşip karşı tarafa baktım lakin yine görünürde hiç bir şey yoktu.Bunun aksine ise kamerada hala aynı görüntü vardı.Sürekli kıpırdayan,küçük görünen bir görüntüydü bu.Üstündeki teçhizatlardan anladığım kadarıyla bizden biriydi.Kim bilir belki bir asker tuvalet ihtiyacını gidermek için dağa,bayıra dolanmıştı.Ama içimden bir ses bunun farklı bir şey olduğunu söylüyordu.Acaba Mirhan'da benim gibi mi düşünmüştü?

Bu düşünce ile cebimdeki telefonu çıkardım ve hemen mesaj yazmaya başladım.Telefon çekiyormu diye bakmama gerek yoktu zira nerede çekip çekmediğini çok iyi biliyordum.

İlk mesajı yolladığımda neredeyse ellerim titriyordu.Bunun sebebini havanın soğuk olmasına bağlamak istesem de içten içe biliyordum ki bunun sebebi ondan gelmesini beklediğim cevaptı.Ve dakikalar sonra gelmiştide.Yanılmamıştım.Orada,deli gibi esen rüzgara rağmen benim gibi bekleyen adam Mirhandı.Belki gözlerim tanımamıştı onu ama yüreğim hissetmişti.

Dakikalar boyu mesajlaşırken içim içime sığmıyordu sanki.Ondan gelen her cevaba gülümserken buluyordum kendimi.Ne kıçıma batan çakıl taşları,ne sırtımı dayadığım taşın soğukluğu umurumda bile değildi şimdi.Hani bazen saçmalamak istediğinizde size ayak uyduracak birini istersiniz ya yanınızda,işte bu adam o istediğim tiptendi.Saçmalarken bile seni yalnız bırakmayan tipten...

Son mesajıma cevap beklerken artık bir şeyden çok emindim.Eksik yanımı dolduran bu adam benim için çok çok önemliydi.Dilim varmıyordu bazı şeyleri söylemeye.Korkuyordum.Her güzel şeyin sonu kötü biter diye korkuyordum çünkü buna yakından tanık olmuştum.Bir birlerini deli gibi seven Annem ve Babam zamansız bir şekilde ayrılmıştı.Zalim kader bir vedayı bile çok görmüştü onlara.Bu yüzden dile getirmeye korkuyordum bazı şeyleri.Dilimin ucuna gelse bile diyemiyordum işte...

Derin bir nefes aldım ve kaşlarımı çatarak elimde ki telefona baktım.Hala bir cevap yoktu.Bir kez daha kafamı kaldırıp karşı dağlara baktım.Sanki onu görebilecekmişim gibi.Acaba telefonu mu çekmiyordu?Her hangi bir çatışma olsa onları duymamamıza imkan yoktu.Belki de acil bir işi çıkmıştı,ya da ne bileyim askerler ile ilgili bir sıkıntı vardı.Daha fazla düşünmeden ayağa kalkıp timin konuşlandığı yere doğru ilerlemeye başladım.Daha bir kaç adım atmıştım ki telsizden gelen sesle neye uğradığımı şaşırdım.

Birisine bir şey mi olmuştu?

Pusuya mı düşürülmüşlerdi?

Kalleş köpekler yine mi arkadan saldırmıştı?

Kafamda bu sorular dönerken bir anda düşüncelerimden sıyrılarak kendime geldim ve hemen telsiz kodunu girip karşılık verdim.Karşı taraftan her hangi bir cevap beklerken adımlarımı daha da hızlandırıp yerde oturmuş muhabbet eden askerlere silahlarını almalarını ve tepelerin başına geçmelerini işaret ettim.

Sonra yine onun sesini duydum.Kalp atışlarım ölümüme sebep olacak kadar hızlı atarken,bir türlü ona söz geçiremiyordum haliyle patlayan kulaklarım Mirhan'ın sözlerini bir türlü algılayamıyordu.Ta ki son sözlerini duyuncaya kadar...

''Bir ömür boyu seninle el ele yürümeme izin verir misin?.Benim karım olma şerefini bana verir misin Firuze Şahin.Benimle evlenir misin?"

*******

Dünya dönmeyi bırakmıştı o vakit.Rüzgar uğultusunu bile kesmiş,sessizce pusuya yatmış gibiydi.Her yerde çıldırtıcı bir sessizlik ve şaşkınlık hakimdi.Korkunç bir telaşın parmak uçlarımdan girip,tüm vücuduma hızla yayıldığını hissediyordum.Bu sözler zihnimde karınca yuvasına sokulan bir çomak misali depreme yol açmıştı bende.Neden,niçin bilmiyordum ama allak bullak olmuştum.Beynim durmuş,başım dönüyordu.Bir şeylere tutunmaya ihtiyacım vardı.Ağlamak istiyordum  ama olduğum yerde taş kesilmiştim.Koca bir şaşkınlık parodisi etrafımda dönerken ben ayakta durmuş öylece bekliyordum.

Asi AşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin