6- İş mi Aşk mı ?

508 32 11
                                    

En yakın arkadaşım Simay'ın işten kovulmasının ardından sadece 25 saat, 26 dakika, bilmem kaç salise geçmişti. İyi yanından bakarsak, Simay prime time kuşağı programları reytinglerine fazladan bir kişi olarak katkıda bulunacaktı. 

 Peki, itiraf ediyorum en büyük hobilerimden biri, geçmiş günün programlarının reytinglerine bakmak.

Öyle ki; bazen işimde en iyi olacağım alanın televizyon sektörü olabileceğini düşünüyorum. Fakat sonra zor çalışma şartları sebebi ile bundan vazgeçiyorum. Sanırsam en iyi olabileceğim alan TV sektöründe televizyon izlemek ile alakalı bir branş. 

Mesela ücreti mukabilinde televizyonuma reyting cihazı konulmasına izin verebilirim, ya da 7/24 yoğun iş temposuna ayak uydurabilecek, presentable, takım çalışmasını seven bir televizyon seyircisi de olabilirim. Henüz öyle bir iş alanı yok, ama önümüzdeki 50 yıl içerisinde bu alanda da istihdam olacağına inanıyorum.

Fakat bense o zaman 70 yaşlarında olacağım. 70 yaş ve 70 yıl demişken, ortalama 3 yıl boyunca sevmekte olduğum bir avukat adayı var. Avukat adayı diyorum çünkü geçen sene öğrenci, bu sene avukat adayı ve bir kaç aya da benim gibi bir avukat olacak. Ünvanlar değişse de benim ona olan sevgim bir türlü değişmiyor.

Biliyorum; bu bölüme kadar hikayem pek hareketli değildi, sıkılmış da olabilirsiniz. O yüzden size 3 yıldır aşık olduğum avukat beyi anlatmak istedim. Türk halkı nedense aşkın, entrikanın, olayların olmadığı durumlara maalesef pek ilgi göstermiyor. Mesela ülkece en heyecanlı hobimiz kaza yerinde bekleyip, olanları izlemek.

Sevdiğim avukat adayı beyefendinin ismi Berk. Kendisini cübbenin içerisinde bir biskolata erkeği olarak düşünebilirsiniz. Hayallerinizi yıkmak istemem ama kendisinin o imajla hiç bir ilgisi yok. Babası yanar döner isimli dürüm şubelerinin sahibi. Bu sebeple avukatlık işinde başarılı olamaması durumunda bu dürüm imparatorluğunun başına geçmek gibi bir b planı var. Yani kariyer anlamında kendileri benden çok daha şanslı...

Kendisini düşünmüşken, sesini de duymasam olmaz diye düşünüyor ve telefonu kaptığım gibi onu arıyorum.

''Alo.''

''Nasılsın? ''

''İyiyim. Yoruldum, duruşmadan dönüyorum. İşlerim yoğun.''

''Ne güzel. Ofisin hayırlı olsun tekrardan. Hayırlı işler.''

''Sağolasın.''

''En yakın zamanda hayırlı olsuna geleceğim.''

''...''

''Gelmeyeyim mi?''

''...''

''Neden susuyorsun yahu?''

''Pırıl ben ayrılmak istiyorum. Çünkü ben çalışan kadınlardan hoşlanıyorum...''

''Herhangi bir tercihin var mı, ssk lı bağkur lu? Neyse, kapat telefonu. Çünkü ben de adam gibi adamlardan hoşlanıyorum.''

Bir bu eksikti... Sevdiceğim benden, sırf ben çalışmıyorum diye benden ayrılmıştı. O an oturduğum odadaki gizli kameraları aradım. Çünkü şu an yaşadığım her neyse... Neyse gülüyorum... İnanılmaz hırslanmıştım. Öyle bir hırslanmıştım ki; yani öyle böyle değil...

Çalışmıyorum diye, iş bulamadım diye resmen terk edilmiştim. Günümüzde 3 gençten biri işsiz. O zaman bu; her 3 gençten birinin de terk edilmiş ve yalnız olduğu anlamına geliyor. ''İşsiz'' güçsüz diye boşuna dememiş atalarımız...

Benim adım da Pırıl'sa ben bu oyunu bozacaktım! Cep telefonumdan sonra en sevdiğim elektronik alet olan uzaktan kumanda ile televizyonu kapattım ve koltuktan kalktım.

''Yuh Pırıl, resmen şu iki ayda afedersin ama oturma izi çıkmış koltukta! Kalk ve güçlen kızım! Kalk ve seni işsiz görenlere hadlerini bildir! ''

O an öyle bir gaza gelmiştim ki; ülke çapındaki işsiz olan her 3 gençten 1'ini tek tek bulup kendi partimi kurabilirdim ve milletimden oy toplayabilirdim. Öyle bir gaza gelmek yani... Oysa benim yapmam gereken şey oldukça basitti. İş bulmak, işimde yükselmek, kariyer yapmak ve ülkenin en iyi avukatlarından biri olmak. ( Son olarak da beni işsizliğimden mütevellit terk eden o hadsize karşı adliye koridorlarında saçımı elimle hıh dercesine sallayıp yanından geçmek. Tabi bu bir kariyer planımın parçası olmadığından, kariyer listesine katmadım.)

Yaptığım soğuk yenen intikam planlarının ardından yanında iyi gider düşüncesi ile sıcak bir sütlü kahve koydum. Bilgisayarın başına geçtim. Önce iş sitelerini, ardından da 50950950 tane iş ilanını ek sekme açarak sıraladım. Bir elimde fosforlu kalem ve kağıt bir elimde bilgisayarın mausu, iş bulma olayının raconu budur.

Açtığım tüm ilanlara istikrarlı şekilde başvurdum. Aranan özelliklerin bende olmasının bir önemi yoktu. 8 yıllık deneyim aranıyorsa da iş görüşmesine gidecek ve 8 yıl deneyimli bir avukattan çok daha iyi olabileceğimi kanıtlayacaktım.

Başvurularımı yaptığım esnada henüz 20 dakika olmamışken telefonum tanımadığım bir numara ile çalmaya başladı.

''Pırıl Hanımla mı görüşüyorum?''

''Eveğt.'' (Boğazımdaki öksürüğü temizlemek durumunda kaldım. Hak verirsiniz ki; hazırlıksız yakalanmıştım.)

''Adil & Adil Hukuk Burosu'ndan arıyoruz. İş başvurunuzu gördük. Yarın saat 11 gibi sizi görüşmeye bekliyoruz.''

''Aa, tabi ki... Tamam, nereye geleceğim? Adresiniz nedir?''

''Ben size şimdi mail ile gönderim sağlayacağım. İyi günler.''

''İyi günler.''

Hey gidi Pırıl! Şans senden sorulur! Daha iş başvurusu için tıkladığım maus bile sıcakken, işe alınıyorsun. Aranan avukat adayı Pırıl... Pırıl, adliyelerin göz kamaştıran avukatı. Adil& Adil Hukuk Bürosunun adalet dağıtan perisi... Bu arada size bu sefer çok hırslı olduğumu söylemiş miydim?

Sayın Stajyer AvukatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin