Bölüm 47

1.9K 126 65
                                    

"Camaro'na tekrar binebileceğimi hiç düşünmemiştim," deyip güldüm. "Biliyorsun, en son bindiğimde pek de iyi şeyler olmamıştı."

Luke o günü hatırlayınca benden daha fazla gülümsedi. İkimiz için de her şey tam olarak o gün başlamıştı. Uyandığımda o günün sıradan, dünlerime çok benzer günlerden bir tanesi olduğunu düşünmüştüm. Evde durmaktan sıkıldığım ve babamı görmek istediğim için müzik dükkanına uğramaya karar vermiştim. Belki babamla eve dönerken yolda sebzeli dürüm de yeriz, diye kendi kendime düşünüp heveslenmiştim.

Ama beklemediğim bir şekilde ön verandamızın basamaklarını tırmanan Luke'u gördüğümde, kafamın içinde kurduğum tüm planlar yok olmuştu. Beklenmedik şeyler gelişmişti ve şimdi... böyleydik.

"Polis memurunu yok etmek üzereydin," dedi sırıtıp.

"Senin yüzündendi," diye Luke'a cevap verdim. "Sinirimi o kadar bozmuştun ki, tüm hıncımı adamdan almıştım."

Luke başını arka koltuğun desteğine yaslayıp güldü. Dikleşen çenesi, teni gerildikçe belirginleşen adem elmasının kahkahasıyla boğazındaki hareketi, kahkahasındaki o tını vücudumun farklı yerlerine balyoz yemişim gibi sarsılmama neden oldu. Onu hayran bakışlarla izlememek elde bile değildi. Dağınık saçlarıyla, kirpikleriyle, burnuyla, dudaklarıyla ve yanaklarına gömülen çukurla çok güzeldi.

Çocuklarla birlikte Calum'un evinde biraz oturuk vakit geçirdik. Hep yaptığımız gibi yiyecek yemeğin tartışmasını yaptık. Benden onlarca farklı fikir, Melanie'den de onlarca farklı fikir çıkmış olmasına rağmen sonuç yine Ithaca'daki tek pizzacı dükkanının telefon numarasını çevirmemiz oldu.

Calum'un evinde onlarla birlikteyken geride durup, bu bir haftada nelerin değiştiğine baktım. Dakikalarca çocukları izledim. Luke'u seyrettim, alıştığımdan farklı olan bir şeyi görmekten öylesine korkuyordum ki arada sırada bunu yapmaya dayanamayıp gözlerimi kaçırdığım oluyordu. Oysaki... sahiden, bir haftada ne değişebilirdi?

Çok şey. Emin olun, çok fazla şey.

Çünkü yemeklerimiz geldiğinde, hepsinin bu bir haftalık yolculukları hakkında bahsedebilecekleri bir şeyler vardı. Melanie ile onları sessizce dinledik. Genelde Ashton'ın anlattıkları komik şeyler olduğu için çok fazla güldüğümüz anlar olmuştu. Uçakta birbirleriyle küçük çocuk gibi yer kavgası ettiklerini duymak, Melanie'yi kahkahalara boğmuştu.

Gitmeden önce kulaklıklarını izin bile istemeden aldığı için Melanie'nin Calum'u yumruklaması da beni.

Sonra iş hakkında konuşmaya başladılar. İş... tabii. Onlar için artık sahip oldukları her şey hayalden uzaklaşıyor, bir işe dönüşüyordu. Bunun onları biraz geriyor olmasına rağmen, mutluluklarının gerginliklerine çok daha baskın geldiği aşikardı. İyi olmak istiyorlardı ki aslına bakarsanız zaten iyiydiler. Ama dahasını istiyorlardı. Buradan kurtulmayı, Los Angeles'ta yaşamaya başlamayı, turlar düzenlemeyi, gerçek bir albüm yapmayı istiyorlardı.

Calum'un evinde otururken bunlar hakkında konuşmuştuk. Calum'un salonundaki büyük, dikdörtgen şeklindeki kahverengi kahve sehpasının etrafına daire oluşturacak şekilde oturup, yemeğimizi yemiştik. Birkaç bardak bira içerken, bazı şarkılarından bahsetmişlerdi. Yemek yedikten sonra Michael, Chloe'yi görmek istediğini söyleyip hepimize veda ederek yanımızdan ayrılmıştı.

Michael'ın gidişinden yarım saat sonra da Luke ve ben kalktık. Bana bir sürprizi olduğunu söylemişti, ki şu anda süprizinin bulunduğu yerde duruyordum. Calum ve Melanie, Calum'un evinde yalnız kalmışlardı.

Ashton ise sadece uyumayı tercih etmişti. Uçak yolculuğu onu biraz yormuş olmalıydı.

Şimdi Luke'un tamir ettiğini kimseye söylemediği ve sonunda işlerini tamamen bitirdiği Camaro'sunun arka koltuklarında oturuyorduk. Ithaca'nın bu kar kış kıyametinde kimsenin ayak basmadığı bir piknik alanı tepesine çıkmıştık. Tüm kasaba, can alıcı parlak ışıklarıyla ayaklarımızın altına serilmişti. Buradan baktığımızda sanki karanlık gökyüzü yıldızlarla birlikte yeryüzüne serilmiş gibi bir manzara vardı. Etrafımdaki her şey bir kartpostalın ön yüzündeki fotoğrafa benziyordu. Ayak bileklerinizin sadece birkaç parmak üzerine çıkacak kadar kar vardı, akşam karanlığı her tarafı kalın bir battaniye misali örtmüştü ve kasabanın ışıkları -özellikle ortadaki çarşı kısmında Noel ışıklandırmalarının bir kısmı hala sökülmemişti- inanılmaz bir harmoni yaratmıştı.

Terrible Love || hemmingsDove le storie prendono vita. Scoprilo ora