H/27

35.5K 2.1K 241
                                    


Parmağımı çektikten sonra ucunda ki alevi sönen çakmağımı cebime attım. Ardı sıra parmaklarım sigarayı buluşturup çektiğim dumanın ardından dudaklarımdan ayırırken dumanı üfledim. Gözlerim Kamil'e kaydı. O çoktan yaktığı sigarasını tekrar dudakları ile buluşturuyordu.

Bağımlı değildi aslında. Şayet benim gibi son dalını yaktığı zaman krizlere girmiyordu. Ya da sigarası olmadığı zamanlarda kafayı yemiyordu. Yani, artık.
Berna ile sevgili olduklarından beri sigarayı bırakmaya çalışıyordu. Çünkü Berna bu durumdan hoşnut değildi. Ama iki gündür içtiği sigara sayılamayacak kadar fazlaydı. Öyle ki kendine paket almıştı.

Ben ise, uzun süredir kullanıyordum. Bu boka ne zaman bulaştığımı bile hatırlamıyordum. Sadece sigaraya başlamayı da değil. Hayatımda şu an bulunduğum birçok durumu hatırlamıyordum. Sahip olduğum düşüncelere nasıl sahip olduğumu. Hayatımın çoğu dönemleri psikologlar ile samimiyet kurarak geçmişti. Hastalığım sayesinde hastaneler benim ikinci evim gibi olmuştu. Şehirde ki birçok doktor beni tanır hatta randevum olduğu gün hastaneye gitmediğimde beni merak ederlerdi. Çünkü bu bende ki lanet dünyada sayılı insanda vardı. Ve onların gözünde hastalığım beni özel kılmıştı.

Okuldakiler de biliyordu. Ben bunu ne kadar gizlesemde okul idaresi sayesinde öğrenmişlerdi. Okula gelen yeni bir öğretmene söylenmesi ve öğretmenin tüm sınıf içinde bunu bana sormasıyla başlamıştı her şey. Tam iki yıl önce. Derin gelmeden önce.

Öğrenmiş olmaları dedikoduları doğurmuştu. Garipsenmesi normal olan bir hastalığa sahiptim. Bunu biliyordum. Bir noktada onları suçlayamıyor hatta anlıyordum. Ama üstüme atılan ucubeymişim gibi hissettiren bakışlar, işte onları anlayamazdım. Ben hastaydım. Hatta hastadan ziyade ben, ben eksiktim. Duyusal eksiklerim vardı. Soğuk ve sıcağı algılayamıyordum mesela. Ben eksiktim. Dokusal eksiklerim vardı. Acıyı ve ağrıyı hissedemiyordum mesela. Ama bunların yanında dokunduklarımı, temas ettiklerimi hissedememek apayrı yakıyordu canımı. Yakıyordu derken, mecazen.

Kendimi bu düşüncelerden uzak tutmaya çalıştım. Çünkü fiziksel acının ne olduğunu hiç öğrenmemiş ve öğrenmeyecek olabilirdim ama mental acıyı bilirdim. Derin haklıydı. Yani duygu olarak hissettiğim tek şeyin nefret olmadığı konusunda. Sadece nefret değil. Duygusal acıyı da çok iyi bilirdim.

İşte şimdi tam da bu yüzden kendime acı çektirmeye son verdim. Derin'i düşünmek istedim. Derin. Derin.. Elimde ki sigaradan bir duman daha aldıktan sonra geri üfledim. Derin, okula geçen yıl gelmişti. Onunla aramdaki samimiyet her zaman stabildi. Yani diğerlerine nasıl davranıyorsam ona da öyle davranıyordum. Uzanıp pervazda ki cam küllüğü aldım ve yere koydum. Kamil bunu bekliyormuş gibi sigarasının külünü temizledi hızla. Aramızda ki sessizlikten rahatsız olmuş gibi boğazını temizledi. Ya da belkide kendi kafasında ki sorulardan kaçmak için konuştu. "Ee anlatacak mısın artık" diye sordu.

Neyi sorduğunu anlamıştım aslında. Ama yinede "neyi" diye sordum. Göz devirdi. "Derin'den nasıl hoşlanmaya başladığını" dedi. Aslında daha hoşlandığımı bile tam olarak kabullenemezken bunun nasıl olduğunu yanıtlamak benim için biraz zordu.

Ancak buna yanıt düşündüğüm an anlamsızca aklımda bir anı belirmişti. Kamil için Derin'le konuştuğumuzda elimi tuttuğu andı bu. İçimde ona karşı başta anlamlandırmadığım bir yakınlık hissetmiştim o gün. Ardından bu hissi bana yardım etmesine yormuştum. İnsanlar benden çekinirdi. O benden çekinmemişti. Elime dokunmuştu. Acaba bu nasıl hissettiriyordu? Ben onun tenini hissedemezdim. Ama o benimkiyi hissettiğinde ne düşünmüştü acaba. Ya da asıl soru, nasıl hissettirmişti ona?

Şimdi ise onun bilinmeyen olduğunu öğrenmiştim. İçime çektiğim dumanı üflerken Kamil'e döndüm. Beni izliyordu. Anlatmamı bekliyordu biliyordum. Ben ise konuya nereden gireceğime karar vermeye çalışıyordum.

Hissiz || Texting Where stories live. Discover now