5/10| deceptive beauty

1K 145 7
                                    

Tıpkı geçen on beş günkü gibi bir gün, Milena için neredeyse sona ermek üzereydi. Sabahın ilk ışıklarında hep birlikte kahvaltı yapıp ardından şarkı söylemiş, şeytan gittikten sonra ise temizliğine devam etmişti. Toz tanelerinin içinde olduğunda zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark etmeden bir anda güneş batıyor ve akşam yemeği telaşı başlıyordu. Bugün de öyle olmuştu. Akşam yemeğinin ardından tekrar şarkılar söylenmiş ve sonra herkes dağılmıştı.

Kedi bahçedeki çalıların arasında dolaşan bir fareyi kovalıyor, büyükanne renkli şekerlemelerden oluşan bir rüyanın içinde mutlulukla keyif çıkarıyor, Milena uykusunun geleceği zamana kadar temizlik yapıyor ve Zayn ise bir köşede midesini şarapla dolduruyordu. O kadar çok içmişti ki, sınıra geldiğinin farkına varmıştı fakat bunu umursamadan içmeye devam ediyordu.

Milena' nın kolları artık ovalamaktan ağrımaya başladığında bugünlük bu kadar işin yeterli olacağını düşünerek işleri bırakmıştı. Temizliğini yaptığı bu küçük salondan dışarıya doğru bir adım attığı anda şatonun kapısına şiddetle atılan yumrukların sesini işitti. İrkilerek elindeki şalını sıkarken yumrukların sesi kesilmiyor ve bir kadın şeytanın adını söyleyerek durmaksızın çığlık atıyordu. Parmakları arasında sıkıca tuttuğu kırmızı şalını omuzlarının üzerine atarak koşar adımlarla merdivenleri indi ve kapıya doğru yürüdü. Belki de dışarıdaki kadının bir yardıma ihtiyacı vardı.

Altın kapı tokmağına eline uzattığı anda "Ben hallederim Milena." demişti arkasında beliren Zayn. Sarhoş olduğunu belli eden baygın bakışlı gözleri kızarmış, yüzü solgun ve bitkin görünüyordu. Üzerindeki bol beyaz gömleği göğsünün altına kadar açılmış, eteklerinin bir kısmı pantolonun dışına taşmıştı.

Milena birkaç adım gerileyip ona yol açtı. Elindeki kadehinden son yudumlarını alan Zayn ise boş bardağı genç kızın eline tutuşturup doğruca kapıyı açtığında tıpkı Milena kadar genç bir kız görünere çıktı. Ağlamaktan şişmiş gözlerinin yanında dudakları titriyordu. Şeytanı gördüğünde ise belli belirsiz gülümsedi ancak bu tebessüm Milena' yı görür görmez söndü.

"Neden buradasın?" diye sordu Zayn. Sesinin soğukluğu kış rüzgarları gibiydi. Milena daha önce onu hiç böyle görmemiş ve buna bağlı olarak şaşırmıştı.

"Senin için geldim." dedi kız titrek bir sesle. Gözleri yeniden yaşlarla ışıldadı.

"Her şeyin bittiğini anlamanı ummuştum."

Milena onun güzel olduğunu düşündü. Kızıl saçları dalgalar halinde beline kadar uzuyor, mavi gözleri denizi andırıyordu. Üzerindeki yeşil elbiseye bakılırsa oldukça zengin birisiydi. Şeytanın bu kadar güzel bir kızı istememesi daha da şaşırtıcıydı doğrusu.

"Ama beni sevdiğini söylemiştin."

"Artık sevmiyorum. Git buradan."

Milena onun için neredeyse üzülecekti ki, kız iğrenti dolu gözlerini kendisine çevirerek "Neden? Bu kız mı seni mutlu ediyor? Bu... Bu çirkin kız?" dediğinde kalbinin kırıldığını hissetti. Çirkin olduğunu elbette biliyordu. Fakat bunu birisi tarafından duymak epey can yakıcıydı. Öyle de oldu. Gözleri dolu bir şekilde arkasını dönüp büyük salondaki şöminenin karşısındaki koltuğa oturdu ve bakışlarını ateşte sabitledi.

Şeytanın o kıza ne dediğini bir daha duymamış ama şeytan çok kısa bir süre içinde dönmüştü. Doğruca Milena' nın yanına geldi ve kızın hemen yanına oturdu. Kendisine fazlasıyla yakın oturması Milena' yı tedirgin etmişti.

"Aptalın tekiydi." dedi Zayn. Sarhoş olduğu için oldukça yavaş ve kelimeleri ağzında döndürerek konuşuyordu.

Milena bu konu hakkında konuşmak istemedi. Çünkü onun da güzelliğe ne kadar önem verdiğini iyi biliyordu. Onlar gibi insanlar için güzellik her şey demekti.

"Onu gerçekten sevdin mi?" diye sordu akan bir gözyaşını silip.

Kıza dönük olacak şekilde oturup başını koltuğa yasladığında gözleri çok uzaklara daldı.

"O an sevdiğimi sanmıştım. Ama şimdi dönüp bakınca benim için hiçbir anlamı yoktu."

"İnsanların kalbini kırıyorsun."

"Eski bir gününü düşün." dedi Zayn. "O günü yaşarken neler olduğunun farkında değilsin. Zaman geçtikte aslında o gün çok mutlu olduğunu fark ediyorsun. Benim durumum da bu. Duyguların gerçek olmadığını o an anlayamıyorum."

Milena öfkelenmişti. "Söylediklerin bir bahane olamaz. Sadece kendi duygularını önemsiyorsun! Senin için ağlayan kadınlara karşı bu kadar umursamaz olman çok bencilce. Onları kendine aşık ettiysen öylece bir kenara atamazsın."

"Keşke onların ne hissettiğini anlayabilseydim. Ama yapamıyorum. Lanet benden her şeyi götürdü." Bir nefes bıraktı. "Neye ihtiyacım olduğunu bile bilmiyorum. Acı içindeyim Milena. Artık ölmek istiyorum. Çok uzun bir zaman önce ölmeliydim."

Milena yazık ki yumuşak bir kalbe sahipti. Samimi bir şekilde söylenen bu sözler ise içinde bir yerlere dokunmuş ve onun için üzülmüştü. Hissedememek nasıl bir şeydi ki? Mutlu olamamak, hiçbir şeyden zevk alamamak, sevememek... Hayal etmesi bile zor.

"Belki de sorun," dedi Milena. "Her şeyin fazla hızlı olmasıdır? İki günde birisine aşık olmak mümkün değil."

"Denemediğimi mi sanıyorsun? Bir kadınla üç yıl süren ilişkim oldu. Onun kalbine dokunmamıştım bile. Sadece sevmeye çalıştım... Üç yılın sonunda ne oldu biliyor musun? Kalbini ondan söküp aldım fakat işe yaramadı çünkü kalp en başından beri bana ait değildi."

"Birisinin kalbini aldığında o kişi ne hisseder?"

"Hissetmez." Sesi kesindi. "Benim lanetimin aksine ölümlü bir hayatı olur. Ancak duyguları çoktan ölmüştür."

"Duyguları öldürmek suç değil midir?"

Kendim dışında hiçbir şeyi umursamam, demek istedi Zayn. Ancak kelimeleri içinde tuttu.

"Bazıları duyguların kalp için çok ağır bir yük olduğunu söyler. Bunu savunan adamlar tanıdım. Kendi kalplerini söküp ateşe atıyorlar... Yani gerçek değişkendir. Benim için bu suç değil."

Alevlere dalan bakışlarını yanındaki suskunluğunu koruyan çirkin kıza çevirdi. Bazen onun şanslı olduğunu düşünüyordu. Çünkü güzellik aldatıcıdır. Ama çirkin olduğunda dünyanın gerçeği acımasızca yüzüne vururdu. Üzücü olsa da.

"Çok yorgunum." diye fısıldadı Zayn. Beklenmeksizin iki büklüm oldu ve başını Milena' nın bacaklarına yerleştirip bacaklarını karnına doğru çekti. Dehşet içindeki kız büyümüş siyah gözleriyle ona bakarken kalbi yerinden çıkacak gibi atıyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Şeytanı bacaklarından itmeli ya da hiçbir şey söylemeden ayağa mı kalkmalıydı?

Gözlerini kapamış bir halde olan yüzüne yukarıdan baktı. Aslında... Olduğundan daha masum göründüğü bir gerçekti. Üstelik sadece sarhoş ve bir kalbi yoktu. Rahatlamak için bir nefes bırakırken gerilmiş sırtını koltuğa yasladı. Sanıyordu ki, biraz buna katlanabilirdi.

"Bana şarkı söyle."

Ve Milena hüzünlü bir şarkı söyledi. Ancak şarkısını bitirdiğinde onun çoktan derin bir uykuya daldığını görmüştü.

"Harika." diye mırıldandı. Şimdi buradan nasıl kalkacaktı? Onu sarsmadan kalkması da mümkün değildi.

Kendi kendine homurdanırken şeytanın bedeni kıpırdandı ve sırt üstü bir pozisyon alarak yüzünün tamamını Milena' ya sergilediğinde Milena ellerini nereye koyacağını şaşırarak kendisine çekmişti. Bu durumdan çok rahatsız oldu çünkü şeytanın yüzü o kadar güzeldi ki, kendini ona bakmaktan alıkoyamıyordu.

İlk bakışta ona kalbini veren kızları şimdi daha iyi anladı. Yıldızlar gibi güzel olmakla birlikte can yakıcıydı. Tıpkı güneşe uzun bir süre bakmak gibiydi bu. Isıtıyor ama fazlası sadece zarar veriyordu. Bunu içten içe bildiği için gözlerini sürekli salonun içinde gezdirdi fakat bir süre sonra dayanamayarak tekrar onun yüzüne bakmış ve orada uyuyakalana kadar da gözlerini ondan kaçıramamıştı.

the curse of the stolen heart • malikWhere stories live. Discover now