6/10| behind the red door

1.1K 139 15
                                    

Milena, büyükanne ve Kedi şatodaki ilk aylarını doldurmuştu. Bu bir ayın içinde hayatlarında büyük değişimler olmuştu elbette. Kedi, bir zamanlar sokakta yiyecek hiçbir şey bulamazken şimdi istediği her an önüne yemek bırakılıyordu. Sevilmek istediği zaman büyükannenin bacaklarına atlaması yeterliydi. Sonsuz sevgiyle dolu olan kadının sıkılana kadar onu okşamasına izin veriyor ve kalan zamanında da şöminenin önünde uyuyor ya da fare kovalıyordu.

Büyükanne torunuyla daha çok vakit geçirdiği ve yeni arkadaşlara sahip olduğu için çok mutluydu. Kedi' yle yaptığı sohbetler gün içinde onu meşgul ediyor, bazen pencereden dışarıyı izliyordu.

Milena ise oldukça yoğundu. Bir aydır her gün şatodaki bir odayı temizlemiş olsa da hala kirli olan birçok yer vardı. Fakat bu konuda fazlasıyla inatçıydı ve her yer temiz olana kadar durmayacaktı. Bunun dışında her sabah uyandığında yaptığı ilk iş Zayn' in ruh haline göre bir şarkı söylemekti. Öğlen eve gelirse yine ruh haline göre bir şarkı söylüyor ve akşam olduğunda ise neşeli şarkılar eşliğinde dans ediyorlardı. Hayatı bir rutin haline gelmişti ve bir rutini bu kadar sevebileceğini hiç beklemezdi. Çünkü mutluydu. Burada hayatında olmadığı kadar mutlu hissediyordu.

Zayn, kendisine her zaman nazik davranıp kalbinden uzak durmuştu. Her ne kadar kadınların kalbini çalmaya devam etse de, Milena ilk günkü kadar ondan uzak hissetmiyordu kendisini. Tebessümlerine alışmış, ona değer vermişti.

Akşam yemeklerini yerken birazdan şarkı söyleyip dans edecekleri için çok heyecanlıydı. Bunu bilerek Zayn' e baktı. Yemeğini yiyordu. Ona baktığını hisseden Zayn de Milena' ya baktığında gülümsemişti.

Yüreği sızladı. Karşısındaki bu adam o kadar güzeldi ki, bazen ona bakmaya doyamıyor ama fark ettiği için gözlerini kaçırmak zorunda kalıyordu. Daha da kötüsü son zamanlarda ona bakmak ruhuna büyük bir acı verir hale gelmişti. Neden bu acıyı hissederdi ki bir insan?

Bakışlarını yemeğine eğdi ve hepsini bitirene kadar ona bir daha bakmadı. Yemekten sonra da tıpkı önceki akşamlarda olduğu gibi şarkı salonuna geçtiler. Zayn bu salona o ismi vermişti.

İlk kez hüzünlü bir şarkı istediğinde Milena şaşırdı ve sebebini sormadı, sadece dediğini yaptı. Ukulelesinden bildiği hüzünlü bir şarkının ilk melodilerini çıkardığında oturduğu koltuğa yaslanan Zayn derin bir iç çekmiş ve parmakları arasında duran kristal kadehinden şarabını yudumlamıştı.

Bir aydır bazı şeylerin değiştiğini hissedebiliyordu. Yalnızlıktan çürüyen şatosu artık her akşam kahkahalarla ısınıyor ve daha canlı görünüyordu. Bir düzene girmişti. Hala tam olarak temizlenmemiş olan salonlar olsa da şatonun büyük bir kısmı güzel kokuyor, hatta yüz yıldan uzun bir süredir kuru otlarla dolu olan bahçesinde bile filizlenen çiçekleri ve bitkileri görebiliyordu.

Bu üç yeni dostun şatosunda yaşamasından dolayı çok memnundu aslında. Akşamları ayaklarına dolanan Kedi' ye, olmadık zamanda garip konuşmalarla gecelerine renk katan büyükanneye ve en önemlisi sesi haşhaş kadar bağımlılık yapan Milena' ya çok alışmıştı. Genç kızın sesine muhtaçtı adeta. Onu dinlediği her an sanki içinde bir şeyler oluyor, varlığını hatırlamadığı ruhu çok derin bir yerlerde Zayn' e burada olduğunu fısıldıyordu. Bundan hala emin değil fakat hissettiği şey huzur ve mutluluk olabilir miydi?

Karşısında hüzünlü bir şarkı söyleyen Milena' ya baktı. Peşinde koştuğu güzel kadınlara benzer bir yüzü hiçbir zaman olmamıştı. Kıvrımsız ve sıska vücudu, beline kadar uzayan saçları, siyah gözleri ve sıradan yüzü... Bir zamanlar onun çirkin olduğunu düşünmüştü. Fakat ona daha dikkatli baktığında çirkinliğin içine saklanmış bazı güzellikleri artık görebiliyordu.

the curse of the stolen heart • malikWhere stories live. Discover now