8/10| from the very beginning

1K 162 23
                                    

Dizlerinin üzerinde oturan Milena bahçede filizlenmiş ve yakında çok güzel açacağına emin olduğu bir çiçeğin karşısındaydı. Güneşli bir gün olmasına rağmen hissettiği mutsuzluk günlerini kovalıyordu. Üç hafta önce baloda gördüğü o manzaradan beri hüzün kollarıyla ona sarılmış, bırakmamakta kararlıydı. Çoğu şey artık ona zevk vermez bir hale geldiği için yapması gerekenleri sorumluluğu olduğu için yapıyordu.

Yanında oturan Kedi, patisini yalamayı keserek ruhsuz yeşil gözlerini kıza dikti. "Eskiden çok sık gülümserdin."

"Evet."

Artık onu gülümsetecek bir şeyin yaşandığı pek söylenemezdi. Çünkü kendisi kadar Zayn de mutsuzdu. Bu üç haftadır yatağından hiç çıkmıyor, hatta şarkı bile dinlemiyordu. Şatonun içinde hayalet gibiydiler. Ve Milena, uzun bir zamandır Zayn' in artık onları istemediğini düşünüyordu.

"Belki de buradan gitmeliyiz Kedi."

"Bunu yaparsan bir daha asla mutlu olamazsın."

"Biliyorum ama... Sanırım benden sıkıldı."

"Şeytan açık sözlüdür. Senden sıkılsaydı sana sormadan bavullarını kapıya koyardı. Bunu da biliyorsun."

"Öyleyse onun neyi var? Bizden neden bu kadar uzak? Artık şarkı söylememi bile istemiyor."

"Beklemelisin."

"Neyi bekleyeceğim?"

"Olması gereken zamanında olur." Kedi sırtının üzerine uzanıp patilerini sallarken bir an için çok tatlı görünmüştü.

"Neden onunla da konuşmuyorsun?"

"Çünkü onunla konuşmayı istemedim."

"Kedi' den başka bir adın var mı?" Belki de annesi ona başka bir ad koymuştu. Tüylü ya da... Milena emin olamadı. Çok fazla kedi ismi biliyordu.

"Sadece Kedi' yim. Annem bana- Sanırım bir fare kokusu aldım." Kedi hızla kalktı ve kulak tırmalayıcı bir ses çıkardıktan sonra koşarak gözden kayboldu.

Yalnız kalmak istemediğinden ayağa kalkıp şatoya geri döndü. Mutfağa girip kahvaltıya inmeyen Zayn' e bir tepsi üzerinde ufak bir kahvaltı hazırlayıp yukarı çıktı. Yüzlerce merdiveni aşıp ardından onun odasının olduğu kapının karşısına geçtiğinde kalbi göğsünü delip çıkmak üzereydi. Bunu düşünmemeye çalışarak derin bir nefes aldı ve içeriye bir adım attı.

Manzara aynıydı. Kapalı perdeler arasından sızan ışık huzmeleri yüzünden oda loş ve fazlasıyla havasız, yatağında bir yorganın altında yatan Zayn ise kıpırtısızdı. Milena ona doğru yürüdü. Yatağın çevresinden dolanıp onun yüzünün göründüğü tarafa geçti ve tepsiyi komodinin üzerine bıraktı. Cesaret edip onun yüzüne çevirdi bakışlarını. Saçları yastığa dağılmış Zayn' in gözleri yarı aralıklı, boş bir şekilde karşıya bakıyordu. Konuşmamak üzerine birbirine bastırdığı dudakları kuru, teni çok solgundu.

Milena yatağın kenarına oturdu ve tereddüt ederek elini onun çıplak koluna değdirdi.

"Sana kahvaltı getirdim. Artık bir şeyler yemelisin."

Suskunluğunu korurken Milena' nın gözleri acıyla doldu. Onu böyle görmeye katlanamıyordu.

"Lütfen Zayn, bir şeyler söyle. Neden bu haldesin?"

Sonunda donuk gözlerde bir kıpırtı oluştu ve Milena' ya baktı. "Yaşamanın bir anlamı yok."

"Neden böyle düşünüyorsun?"

Sessiz kalınca aynı soruyu bir kez daha sordu.

"Tanrılar bana ikinci şansı vermeyecek." dedi Zayn kederle. "Bir kalbim yok. Duygularım yok. Bulamayacağım. Yıllardır boş bir çabanın içindeyim ve şimdi gerçeği görüyorum."

the curse of the stolen heart • malikDonde viven las historias. Descúbrelo ahora