What A Time

81 9 1
                                    

ROWENA

Korkuyordum. Gelmezse ne yapacaktım? Sonsuza kadar bekleyemezdim. Ama o endişelerimin beni ele geçirmesine izin vermedi. Odasının kapısı açıldığında nefesin nereden alınacağını unuttuğuma yemin edebilirdim. Bana yaklaşırken yüzündeki ifadeden neler hissettiğini çözmeye çalışıyordum. Sinirli miydi o? Belki de...benim gibi fazla heyecanlı...

Yanıma gelince başını kaldırmadı. Etrafa bakındım. Kimsenin olmadığından emin olunca da sağ elimin işaret parmağını çenesinin altına koyarak, tenlerimizin bu ufacık buluşmasının bütün vücuduma verdiği titrekliğin arasında kafasını kaldırdım. Gözlerimiz buluştuğunda gülümsedi. Bunun hissettirdiklerini kelimelerle anlatmak imkansızdı. Ona dokunmak suç, günah her neyse işte hiçbiri umurumda değildi. Daha fazla istiyordum. Saçlarını okşarken göğsümde uyuyuşunu izlemek, kokusu odayı doldururken kahkahasında huzur bulmak...

Bunca yazarın anlata anlata bitiremediği kalbin arzusu bu muydu? Destanlar yazdıran, şiirler karalatan; hani şu aşk dedikleri...

KATHERINE

Vampir olunca nefes alınamıyor muydu yoksa çenemden tutup, bakmaya zorladığı, okyanuslara haksızlık eden mavilikteki gözleri mi beni mahrum ediyordu havadan? Kalbimin çarpıntısını duymaması için olan, olmayan bütün tanrı ve tanrıçalara dua ediyordum ki zamanın çoğunluğunda odak noktam olan dudaklarından sözcükler dökülmeye başladı.

''Sonsuza kadar bu anın içinde olabilmek için vazgeçemeyeceğim bir şey söyle ve ondan vazgeçeyim.''

ROWENA

Ağzını açacakken onu sağ elimin işaret parmağını dudaklarına koyarak durdurdum.

''Sen hariç. Senden vazgeçemem Katarina...'' Parmağımı öptüğünde kalbim dudaklarının değdiği yerde kalan izde atıyordu.

''Sen hiçbir şeyden vazgeçme. Ben zaten ikimiz içinde hayatımdan vazgeçtim.''

Yutkundum. Neler diyordu. Onun öldüğünü düşününce gözümden gelen tek damla yaşa engel olamadım.

''Ben varken asla!'' Kolumu uzattım. Bir an önce bahçeye çıkmalıydık temiz havaya ihtiyacım vardı.

-

Kapalı olan büyük bahçe kapısının önüne geldiğimizde birden durdu.

"Be...ben dışarı çıkamam."

Afallamıştım.

Soran bir ifadeyle: "Nasıl yani?"

KATHERINE

Dışarı çıkamama olayını vampir olduğumu söylemeden açıklamaya çalışmak çok zordu.

''Şey...uhmmm...vücudum! Güneşe karşı çok hassas, ne zaman maruz kalsam derim pütürlü yanıklarla kaplanıyor.''

''Oh...anlıyorum...o zaman hava kararana kadar bekleyelim, ay ışığının teninle buluştuğundaki büyüleyiciliğini hayal ederek bir sonsuzluk geçirebilirim...''

Yutkunarak gülümsedim. O...çok anlayışıydı...ve de çok güzel...Kendimi sorgulamaktan yorulmuştum. Sadece onun kızıl saçlarının kokusuyla, kollarının arasında, dolgun göğüslerinin üzerinde uyumak istiyordum.

Gözlerindeki okyanusta kaybolduğumda sesi beni kendime getirirken bir yandan da beni benden alıp sadece onun olduğu diyarlara köle yapıyordu.

''Benimle gel; hava kararana kadar sana bir şey göstermek istiyorum.'' Diyerek elimi tuttu. Koluma girmedi, parmaklarımızı birbirine geçirip beni büyüleyerek.

ROWENA

Sağ elim onun sol elinde, kapının iki tarafında duran şovalye zırhlarından sağda olanın dik tuttuğu kılıcını dikkatlice aşağı indirdim.

Katherine'i sol taraftaki kitap raflarının arkasında açılan merdivene sürükledim. Koşarak aşağı indiğimizde merdiven kapanarak bizi gizledi. Önce sağ, sonra da sağ yapmamızın ardından alabildiğine koşmaya başladık. Yanımdaki kızın kıkırtıları aklımı başımdan alırken koridorun sonundan son bir kez sağa dönerek mahzenlere ulaştık. Etrafımız sayısız şarap variliyle doluydu. Katolik bir aileye sahip olmanın en büyük avantajı evde her zaman biraz kırmızı şarabın bulunmasıydı.

Katherine büyülenmiş bir şekilde etrafı inceliyordu. Ben ise ondan daha beterdim. Çok güzeldi. Gözlerindeki mutluluk görülmeye değerdi; ama ben bu manzarayı benden başkası görsün istemiyordum. Sadece o, ben ve sonsuzluk; bu kadar yanlış olmamalıydı belki de...

Kathrine elini saçımın arkasına atana kadar babamın kitap görmüş gibi boş baktığımı fark etmemiştim.

"Hey...iyi misin..?"

"Hiç bu kadar iyi olmamıştım." Diyerek sağ elimi yanağına koydum.

Baş parmağım ile okşamaya başladığım bu ten kalbimi durduruyor, ateşimi çıkarıyordu. Başını elime doğru yasladığında ise bu küçük kadının beni nasıl böyle parmağının ucunda oynatabildiğine şaşırıyordum.

Biraz daha yaklaşarak beklenmedik, utangaç bir öpücük verdiğinde ağzımdan seni seviyorum harici bir söz çıkmayacağına yemin edebilirdim

"Bunu sevdim...'

"Ben de bebek...ben de..." Duygular beni esir alırken direnmek git gide güçleniyordu.

Benden elleri titreyerek uzaklaşarak babamın en değerli kristal bardak koleksiyonundan iki tane alarak içlerini gözlerini kapatarak seçtiği kim bilir kaç yıllık kan kırmızısı üzüm şarabıyla doldurdu.

Kadehlerden birini bana uzatınca yüzümde kocaman bir gülümsemeyle elinden aldım. Parmaklarımızın dokunuşu bile tarifsiz hislerimin aynasını yaşatıyordu vücuduma.

Sesi beni yine kendime getirdiğinde yine nefesimi tutmuştum. "Kızların kızlardan hoşlanabildiği zamanlara!"

KATHRINE

"Bize..!" Artık sadece mutlu olmak istiyordum. Belki de binlerce yıl sürecek bu hayatta tek bir şey ve bu kadın...o...beni mutlu ediyordu.

Kızıl bukleleriyle oynamak karnımda, Elijah'tan başkasına gelmez dediğim kelebekleri canlandırıyordu. Onu öpmeye hem kıyamıyor hem doyamıyor gibiydim.

Rowena...adı bile kendimden geçiriyordu...

Belki de onu seviyordum...ama hayır arkadaş gibi değil...bir kadının bir erkeğe duyması gereken bir arzuyla, ihtiras ve zevkin tatlı nameleriyle istiyordum onu. Bu düşünceler kafamı kurcalarken nefesini boynumda hissettim.

"Bu hislere anlam verebilmek imkansız ama ben...ben sensiz bir hayatı istemiyorum Katarina!"

Son kısmında kolumdan tutup beni kendine döndürerek söylemişti.

"O zaman burada kalalım. Bu anda sen ve ben, sonsuza dek ve daima..." Bu klişe Mikaelson sözünü söylemekle dudaklarına yapışmam bir oldu.

Korkmayacaktım. Artık o güçsüz kız Katarina Petrova değildim. Ben Kathrine Pierce'tım ve ne istersem benim olmalıydı. Şu an da ise bu kadını istiyordum. Belki de sonsuza dek ve daima...

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Kısaca özetlemek gerekirse üniversite zor zanaat ama umarım bölümü beğenirsiniz. Yorum ve vote bırakmayı unutmayın :))).

You Thought You Knew HerWhere stories live. Discover now