Terzi

42 17 4
                                    

Aşk, o kadar haşmetli ki; bir gün önünüze serip, gösterecektir tüm güzelliğini.


Sanki Mihca ve Sariye de kulübedeki o ayakları görüyordu. Gözlerinde canlanmış gibi, büyümüştü ikisinin de gözleri. Zülffüleyfe, çok meraklandırmadan devam etti,

''Yanımdaki kişiye bakamıyordum ancak yerde de o şekilde durmamam gerekiyordu. O kişi ben konuşmadan bir şeyler söyledi ve eliyle de bana bir kağıt parçası uzattı.                                      (Cariad mor mawreddog yazıyordu bu kağıtta.

Bu sözler bana tanıdık geliyordu ancak o anda çözemedim. Sonrasında bu kişi bana hatırlattı, isterseniz önce bu yazıyı açıklayayım. Çünkü hikayenin seyri bu yazının olduğu mekanda şekillendi. Bu mekandaki bir kişiyle demek daha doğru olacaktır.

Yaklaşık iki yıl önce, Sariye ile birlikte şehre gitmiştik. Bazı dikim ve düzeltme yaptırmamız gerek kıyafetler vardı. Sariye bana, amcasının bir terzi dükkanı olduğunu hep söylüyordu. Bende bu işleri onun yapmasını istedim ve yanımızdaki korumalarla birlikte terzinin yolunu tuttuk. Her nereye gidersek, güvenlik için önce yanımızdaki korumalar içeri giriyor ve gerekli güvenliği sağlıyordu. (Bir terzi dükkanında iğneden başka ne batabilirdi ki?)

Koruma muhafızlar içeriden çıktıktan sonra önden Sariye ve arkasından da ben girdim. İçerideki kıyafetler gerçekten çok güzeldi. Birkaç tanesini çok beğendim ve ölçü vererek bunlardan istediğimi söyledim. Fakat fark ettiğim bir konu vardı. Sariye'nin amcası bu dükkan için tek başına çok yetersiz görünüyordu. İçeriyi gezerken duvarda asılı cam bir fotoğraf tablosu vardı. Fakat içinde fotoğraf yerine bir yırtılmış kağıt konuşmuştu. Kağıdın sağlam tarafında tamda bana biraz önce söylenen sözler yazıyordu. 

Şimdi daha ilginç tarafı; bana, kulübedeki kişinin uzattığı kağıt, oradaki yani tablodaki kağıdın  yırtılmış olan diğer parçasıydı. Bu kağıdı; Sariye'nin amcasının karısı, amcasına vermiş. Bu kadın Welsh diyarından gelmiş ve amcasıyla tanışıp evlenmişler. Ancak kadın, amcasına bu kağıdı verdikten kısa süre sonra onu bir daha kimse görememiş.''

Sariye, ilk kez söze girerek,

''Ben tamamında ne yazdığını biliyorum. 'Aşk, o kadar haşmetli ki; bir gün önünüze serip, gösterecektir tüm güzelliğini.' yazıyor, dedi.

''Evet dostum aynen bu güzel sözler yazıyor. Terzinin işlerinin, bir kişiyle idare edilemeyeceği konusunda haklı çıktım. Bu kağıdı veren kişi, bana tüm sırrı anlattı...

Korumaların terziye doğru geldiğini gören Yeğzan, tahta bir paravanın arkasına saklanmış. Korumalar orayı terk edince tam çıkacakken içeriye bizim geldiğimizi görmüş ve tekrar saklanmış. İçeride köşede bir yerde olduğundan, konuşmalara uzak kalmış ve olayı tam anlayamamış. Bizle alakalı pek bir şey görmemiş ve duyamamış. Unutamadığı ve bizi sürüklemeye sebep olan bir yarım yüz gördüm diyor. Ben, ona doğru yönelmişim ve bir elbise görüp döndüğüm esnada sadece benim yüzümün yarısını görmüş. İşte o gördüğü yarım yüzün sahibine yani bana aşık olmuş o anda.

Ben fark edemesem dahi bir çok kez konağa gelmiş ve Sariye'ye beni sormuş. Sariye de bana hiç haber vermemiş, zaten o da haber vermesini istemiyormuş.''

Bu esnada Zülfüleyfe, Sariye'ye gülümseyerek imalı bir bakış attı. Sariye de mahcup bir şekilde kafasını öne eğdi ve o şekilde sessiz bir şekilde konuştu,

''Evet, bir çok kez sizin için geldi. Ancak bu olayın çok zor olduğunu kendisi de biliyordu. Bende çoğu kez ikaz etmeye çalıştım. Fakat o, bir gün bir fırsat çıkacağını biliyordu. Aşkın gücüne inandığını söylüyordu. Sürekli bana, sizinle alakalı bilgiler soruyordu.''

Zülfüleyfe, dostunu dikkatlice dinledikten sonra, içmediği için soğumuş olan çayından bir yudum aldı ve devam etti,

''Yeğzan, ben yerdeki yemekleri temizlerken eğildi ve temizliği bırakmam için elimden tuttu. Beni ayağa kaldırdı, 'bunların bir önemi yok' dedi. Bana her şeyi anlatacağını söyledi ve ondan önce bana hayatımın en büyük şoklarından birini yaşattı. Az önce kapıya gelen küçük kızın, Melina olduğunu söyledi. Yani aylarca hapishanede birlikte yaşadığımız, annem gibi olan kişinin küçüklüğünü görmüştüm. Elli bir yıl önceki haliyle konuştum ve o gülüşünde zaten onu gördüğümü hissetmiştim. Hapishanedeki yakınlaşmamız bu ana mı bağlı diye de düşünüyordum. Şuan sizin olduğu gibi benim de kafam baya karışmıştı.

Yeğzan, bu durumu anladı ve mutfağa yönelip az önce benim yaptığım yemeği getirdi. Aç olduğumu ve yemekten sonra daha iyi düşüneceğimi anlamıştı. Aslında anlatacaklarına daha hazırlıklı olmamı istiyordu. Yemek esnasında hiç konuşmadık ve ben hala olayları tam olarak kafamda yerli yerine koyamıyordum. İleri bir tarihten neden buraya uyandım diye düşünüyordum. Daha da garip olan şey; şuan hatırlasam da o anda uyanmak için yapacağım şeyleri tamamen unutmuştum. Yemekten sonra karşılıklı oturduk ve her şeyi bana eksiksiz anlatmasını istedim.

Hocam, isterseniz siz bir görüşme ayarlayın yani Yeğzan'ı buraya davet edin ve kendisi anlatsın. Ben şimdi bir kısmını anlattım ancak bende sizinle birlikte gerçek olarak tekrar dinlemek istiyorum.''

''Tabii ki, sen anlat durmak istediğin yerde onun anlatmasını isteyebiliriz. Eminim ki o da şuan senin yanında olmak istiyordur. Fakat tam olarak benim de anlayamadığım ve beynimde süzemediğim bazı eksik yerler var. Anlatmanın tam bitmesini istiyorum bu yüzden soru sormuyorum.''

''Ben ilk olarak; neden buraya uyandığımı sordum. Nasıl olacakta; buradan asıl, gerçek rüyadan uyanabileceğiz diye sordum. O kadar anlatacak olay vardı ki, nereden başlayacağını bilmiyordu. 'Bu rüya bana ait dedi, sen şuan benim rüyamın içindesin. Yani kurguladığın şeylerin tam oluşmamasının nedeni buydu. Kendi rüyanın içinden bana uyandın. Gözlerin görmüyordu beni, uyuyordun. Hep dileğim, istediğim o uyuyan gözlerinin uyanıp, beni görmesiydi. Sonunda bu istediğim oldu ve şuan beni görüyorsun. Umuyorum ki hep bana uyanık kalırsın.' dedi. Bu sözler beni yine etkiliyordu çünkü kalbinden geldiğini hissediyordum. Fakat olay o kadar yormuştu ki beni çok uykum vardı ama yinede dinlemek istiyordum.

'Uyanman için gerekli kelime; hapishanede gizli. Orada duyduğun yani duymanı sağladığım bir kelime olabilir. Hiç aklından çıkmayacağını düşündüğüm bir kelime...' dedi.

İlk aklıma gelen kelime beni her gün uyandıran kelimeydi yani Kasırga. Her gün, istisnasız her gün zindandan bağıran adamın sesini nasıl unutabilirdim. Şaşkın bir şekilde ona döndüm ve bu kelime Kasırga mı dedim. Yutkunarak, 'Evet Kasırga' diyebildi...''

Mihca ve Sariye çok şaşırmış görünüyorlardı. Sariye olayın zeminini hiç bilmediği için, Mihca ise her zemini ve ayrıntıyı bildiği için şaşırıyordu. Mihca ayağa kalktı ve balkona doğru yürüdü. Biraz durduktan sonra döndü,

''Yani bilinçli bir şekilde seninle aynı rüyanın içinde miydi? Fakat bu nasıl olur, bunu nereden bilebilir? Seninle aynı tarihi ve sayıyı yazması lazım!''

-

-

-

-

Bölüm sonuna geldiniz.

Diğer bölümden önce,

Yorum yazmanızı ve Oy vermenizi

Rica ediyorum...



YARIM YÜZ (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now