Kasırga

55 30 8
                                    

Sariye odadan çıktıktan sonra Zülfüleyfe, üzerini değiştirdi. Bu kısacık zaman diliminde yaşadıkları, kendisini bir hayli yormuş ve terletmişti. Elbise dolabından küçük yeşil renkli parfüm şişesini aldı ve bir miktar bileklerine sürdü. Bu kokuyu, babası kendisi için özel yaptırmıştı. Zülfüleyfe kokuyu, kokuları çok severdi. Kokunun bir dili olduğunu düşünüyordu. Zamanı ve mekanı unutturmayan bir lisanı olduğunu düşünüyordu. Daha önce de bu konu hakkında Mihca ile uzun uzun konuşmaları olmuştu.

O gün hava biraz kapalıydı. Manzarasını kapatan kapkara bulutlara baktı ve rüyasında bağıran adamı anımsadı. O kara bulutların arasındaki açıklıktan en uzağa baktı ve bu konuları hocasına nasıl anlatacağını düşündü.

Bir süre sonra Sariye kapıya vurdu ve seslendi,

''Efendim hocanız sizi bekliyor, isterseniz gidebiliriz''

''Tabi hemen gidelim, öncesinde sen kapıda dur ve senin içinde izin isteyeyim içeri girmen için''

Birlikte odadan çıkıp Mihca'nın odasına yöneldiler. Kapıya geldiklerinde Mihca kapıda bekliyordu ve Zülfüleyfe'ye gülümsüyordu.

''Gel bakalım, sonunda merakının ve heyecanının meyvesini aldın sanki ?''

''Sizin sayenizde efendim, hemen anlatmak istiyorum her şeyi! Hatta karar verdiğim yani seçtiğim kişiyi de çağırabiliriz''

''Hayır şimdi değil, siz gelin. Sariye de gelsin ona da ayrıca anlatmak zorunda kalma''

''Hocam bende sizden izin isteyecektim bunun için, geçelim başlamak istiyorum''

Odaya ilk olarak Mihca girdi ve iki sandalyeyi birleştirdi, iki bayanı da karşısına aldı kendisi de bir sandalye çekip karşılarına oturdu. 

''Efendim, sizin dediklerinizi aynen uyguladım. Elimi kağıda götürürken kapattım ve açtığımda bir hapishanenin içindeydim. Yeni sabah olmuştu ve bir odanın içinde benim yaşlarımda iki kız ile birlikte yatıyordum. Şuan nasıl biliyordun ve tanıyordun o kişileri diyebilirsiniz. Ben o zamanda yaşarken aslında burası rüya gibiydi. Yani beynimin bir yerlerinde farkındaydım fakat istemsiz bir şekilde oraya ayak uydurmuş bir şekilde sürdürdüm  yaşamımı. Yani neden gittiğim ile alakalı yaşamadım bulunduğum durumu hissettim. Zaten o ortamı kafamda oluşturan da bendim.

Ben ve o iki bayan hapishanede görevliydik. Temizlik ve diğer hizmet işlerini yapıyorduk. Üçümüzün de ortak özelliği; anne,babamızı ve tüm ailemizi kaybetmiş olmamızdı. Kızların isimleri; Ceyli ve Leble'ydi. Onlar uyurken yüksek bir sesle biri bağırdı, bu ses beni de uykumdan uyandıran sesti. Kasırga diye bağırıyordu. Ses derinden ancak uyuyan bir insanı uyandıracak şekildeydi.

Kızlar da uyandıktan sonra odadan ayrıldık ve uzun, soğuk koridorlarda ilerlemeye başladık. Bu hapishanede türlü türlü suçlarda mahkumlar vardı. Bizim çalıştığımız bölüm diğer kısımlardan ayrı ve garip suçlularla doluydu. Burada sadece altı tane suçlu vardı. Bu suçluların kim olduğunu az da olsa tahmin edebilirsiniz herhalde ?''

Sariye, Zülfüleyfe'yi daha iyi takip edebilmek ve anlayabilmek için, sandalyesini dostunun çaprazına doğru çekti yani Mihca'ya yakınlaştı. Daha sonra söze atıldı,

''Bunlar mahkumlar galiba senin seçim yapman gereken kişiler. Zaten bu rüya bu olay için kurgulandı başkaları olamazdı herhalde'' dedi ve gülümsedi.

''Evet başkaları ve başka olaylar olmaması lazım ancak benim kurgulamadığım, anlayamadığım bazı durumlarda oluştu. Bunun da nedenini hatta neden olan kişiyi anlatacağım.''

Mihca, dik bir şekilde oturuyordu. Zülfüleyfe söze başladığından beri hiç hareket etmedi. Pür dikkat onu dinliyordu. Zülfüleyfe, kafasından olayları tamamladıkça heyecanlı bir şekilde anlatmaya devam ediyordu.

YARIM YÜZ (Kitap Oldu)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu