Jimin'in ise elinden bir şey gelmiyordu. Kardeşinin iyi olmadığının farkındaydı fakat kendi başına halletmesi gereken duygulara sahip olduğunun bilincindeydi. ''Azalt bari. Hemen bırakamayacağını biliyorum ama en azından azaltmayı dene.''

''Hyung.'' Jihyun konuyu değiştirmek için  biten sigarasını köşedeki çöpe atmaya ilerlerken sesini biraz yükseltti, diğeri duysun diye. ''Sonrası için planın ne?'' 

''Neyden sonrası için?''

Jihyun geri gelip Jimin'in tam karşısında durduğunda, ellerinden birini kot pantolonunun cebine soktu umursamaz bir tavırla ve konuşmaya başladı. ''Etkinlik bittiğinde odağını kendi hayatına çevirmek zorunda kalacaksın. Ne yapmak istiyorsun? Burada kalacağını tahmin edebiliyorum ama yani... burada da bir şey yapman gerekecek. Ne bileyim? Çalışman gerekmeyecek mi mesela?''

''Ah, evet öyle, Jihyun... gerçeği söylemem gerekirse ben de bilmiyorum. Buradan kalmakta ısrarcıyım evet ama dediğin gibi iş bulmalıyım ve onun beni bulamayacağından emin olmalıyım. Ayrıca ablamın da hala orada kalması iyi bir şey değil. Yani, bilmiyorum. Tek bildiğim artık Jungkook olmadan yapamayacağım. ''

''Zaten Jungkook seni bırakmaz.'' Jihyun hafifçe sırıttığında keşke diye düşündü. Keşke beni  de bırakmayacak birileri olsa.

''Ben de seni bırakmam biliyorsun değil mi?'' Jimin sanki duymuş gibi konuşurken, Jihyun'a yaklaşıp onun saçlarını dağıtmıştı ve bunu yaparken ağırlaşan havayı da dağıtmayı amaçlamıştı. Ancak o da farkındaydı ki ağırlık Jihyun'dan kaynaklıydı. Jimin onun acılarını onun yerine çekmeyi dilerdi. 

Lakin her şey Jihyun'un aklı ve kalbi arasındaydı. 

''Hyung sen, seni buraya bağlayacak şeylere sahipsin. Benim kalmam için bir nedenim yok. ''

''Ben varım.'' Jihyun konuşmaktan kaçındığında Jimin gözlerini kısarak onu inceledi bir süre. Ardından ''Jihyun,'' dedi. ''Olay sadece aldatılmanla alakalı değil, değil mi? Yoongi'yle de alakalı.''

''Onunla ne alakası olabilir?'' Jihyun aniden konuştuğunda Jimin haklı olduğunu biliyordu. Yine de kendisinin gelip anlatması için izin vermenin daha iyi olacağını bildiğinden sadece gülümsemekle yetindi. ''Pekala, şimdilik bir alakası yokmuş gibi davranalım.''

''Siz ne konuşuyorsunuz kuytu köşelerde?'' Jungkook iki kardeşi bahçenin kör noktasında bulduğunda gülümsemeden edememişti. İkisinin arasının iyi olmasından memnundu. Geçen kısa sürede kendisi de Jihyun ile oldukça yakınlaşmıştı. Bunun Jimin'i mutlu ettiğini bildiğinden öyle olması için de uğraşıyordu. 

''Hyung burada kalamayacağından bahsediyordu.'' Jihyun, Jungkook'tan oldukça hoşlanıyordu artık. Kıskançlık konusunda hala bocalasa da abisinin böylesine sevilmeyi hak ettiğini biliyordu ve tam olarak ne yaşadığını bilmese de Jungkook'un da abisi tarafından sevilmeyi hak ettiğini görüyordu. ''Etkinlik bittikten sonra Amerika'ya dönüyoruz.''

Ve Jihyun, Taehyung'u aratmayacak şekilde, bu ikisiyle uğraşmaya bayılıyordu. 

''Ne demek bu?'' Jungkook'un az önce gülümseyen suratı kasılırken Jimin şaşkınca bir Jihyun'a, bir Jungkook'a bakıyordu.

''Ne? Jihyun ne diyorsun be? Ben öyle bir şey demiyordum ki. Jungkook gerçe-'' Jimin Jungkook'un yüzündeki hayal kırıklığını gördüğü an şaşkınlıktan küçük dilini yutmak üzereydi. ''Ben öyle bir şey düşünmüyorum Jungkook. Gerçekten.''

''Eğer öyle bir fikrin varsa dürüst ol Jimin. Yalanlardan hoşlanmam.''

''Ne? Hayır yok. Jihyun gerçeği söylesene.''

duendeWhere stories live. Discover now