bölüm 12

37.4K 3.4K 4.4K
                                    

Jungkook dengesizliğiyle Jimin'in bütün dengesini bozuyordu fakat Jungkook'un dengesizliğinin sebebi de zaten Jimin'di.

Jimin bunun olmasından yorulmuştu, bu yüzden bahçedeki o sallanan koltuk zımbırtısının üstünde bacaklarını kendine çekerek otururken buradan olabildiğince erken gitmenin en iyisi olduğuna karar verdi. Ona yeterince iyi ve hassas davrandım, diye düşündü. Buna rağmen Jungkook Jimin'e hala bir böcekten daha az değer veriyordu ve Jimin bunu kabullenemiyordu. Zaten Jimin bütünüyle sevilmemeyi kabullenemeyen ama küçüklüğünden beri sevilmeyen biri olarak yaşadığı için kendisinin öyle olduğuna da inanan biriydi, yine de, buna rağmen Jungkook'un böyle yapması kendisini gurursuz hissettiyordu.

Jimin kendi evinde bile bu kadar istenmeyen olmamıştı. En azından babası olacak herif, kendisi gibi bir 'erkek adamın' oğlunun eşcinsel olmasını kabullenememişti. Jungkook içinse Jimin onun için bir şeyler yapmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Elindeki telefonu sıkı sıkı tutarken doğru olan buradan gitmen, dedi kendine. Bu kadar istenmeyenken daha fazla gurursuzluk yapamazsın.

Kardeşini aradığında ona tam olarak ne diyeceğini bilmiyordu gerçi, bir plana sahip değildi. Kaçışı baştan itibaren çok telaşlı ve kusurluydu. Jimin sadece babasının onun kolunu kırması üzerine intikam isteğiyle dolup taşmıştı ve aklına gelen en doyurucu intikam da o davette yaptığı şeydi. Babası her zaman bir yerlerini kırardı, sorun kolunu kırması değildi. Sorun, onun bir gösteri merkezinde dans ve keman için sahne alacağı gecenin öğleninde kolunu kırmasıydı. Jimin, deliye dönmüştü. Acısı falan umrunda değildi, tek derdi o kadar hazırlandığı ve böylesine heyecan duyduğu şeyi gerçekleştiremeyecek olmasıydı. İşte Jimin, kolunu sargıya aldırttığı o an döktüğü gözyaşları için intikam almaya karar vermişti. Plan basitti, babasını rezil edecekti, olduğu şeyi ortaya çıkaracaktı ve bütün susuşlarının inadına eşcinsel olduğunu bağıracaktı.

Eh, buraya kadar tamamdı. Kolu sargıdan kurtulur kurtulmaz, katıldıkları ilk davette istediğini yapmıştı lakin bundan sonra olacaklar muammaydı işte.

Jimin derin bir nefes çekti içine. Bahçeye göz gezdirdi. Yarım kalmıştı.

İçinde oluşturacağı bahçenin de bir farkı yoktu. Jimin kendini tamamlanmamış hissediyordu. İçine çektiği nefesi sesli bir şekilde salıverdi ve telefonun açma tuşuna bastı. Jihyun'u aramaya başlamadan önce neden buradan gitmeye karşı bu kadar isteksiz davrandığını düşündü. Sonuçta Jungkook'un davranışlarının babasının davranışlarından bir farkı yoktu.

Yine de Jimin Jungkook'la babasını kıyaslamanın tam bir aptallık olduğunu düşünüyordu. Jungkook'un duvarlarının dış kısmıydı Jimin'i inciten, içi başkaydı, Jimin biliyordu. İçi hassastı, sevilesiydi belki de güzel severdi. İçi güzeldi güzel olmasına da Jimin artık o iç kısma ilişemeyeceğini fark etmişti. Dış kısımla da anlaşamayacaktı, bunu da kabullenmişti. Dediği gibiydi işte, gitmesi en doğru seçim oluyordu.

Olması gerekenden daha erken gitmeyi düşünmek Jimin'in göğsüne bir ağırlık oturtmuştu.

"Efendim?"

"Jihyun-ah. Benim, Jimin."

Jihyun emin olmak istercesine bekledikten sonra derin bir nefes saldı. "Hyung! Tanrıya şükür ki sonunda beni aradın."

Jimin elini saçlarını daldırırken üzerine geçirdiği hırkaya daha sıkı sarındı. Burası güneş battıktan sonra gerçekten soğuk oluyordu. "Üzgünüm, doğru zamanı bir türlü bulamadım."

"Neler oluyor hyung? Jung Su noona hiçbir şey söylemiyor. O şerefsiz de sürekli beni arayıp ağzımı arıyor ama zaten, gerçekten bir bok bildiğim yok."

duendeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin