Kapı tekrar çaldığında bu sefer Doruk fırladı ayağa, "Ben bakarım."

Kendimi ikili koltuğa atıp diğer ikiliye ve yere oturarak gülüşen gruba baktım. Bizi de aile olarak bellemiş olmaları kadar değerli bir şey düşünemiyordum. Hele de Feda ve Doruk'un damarlarını kurutacak kadar kan vermiş olmaları, içeride uyuyan adama ilk müdahaleyi yapanın Sıla olması, ambulans görevlileri işini yapsın diye merakla başımıza dolan kalabalığı neredeyse döverek uzaklaştıranların Selin ve Zeynep olması, beni Arslan'ın kırılmış bedeninden çeken ve hayat meselesiymiş gibi kendini bana zincirleyenlerin İnci ve Doğu olması sayesinde Arslan odamda uyuyordu şu an.

Bu evdeydi ve her an biraz daha sindirdiğim bu gerçek yüzünden elimdeki kahveye rağmen sarhoş gibiydim.

Doruk peşinde Birkan'la içeri girince olduğum yerde zıplayıp biraz kahveyi üzerime döküşüme aldırmadan fincanı Doruk'un eline tutuşturup sımsıkı sarıldım.

"Nasıl geldin sen buraya?"

"İzin aldım."

Birkan'a dolu gözlerle bakıp bir daha sarıldım.

"Tamam ya, hadi geç otur." dedi sırtıma bir kaç darbe vurarak gülerken.

"Geç sen, ben bi'Arslan'a bakayım." 

Birkan'ın kıyın kıyın adımlarla Selin'e en yakın yere yerleşmesini gözümün ucuyla izleyip odama yöneldim. Kapıyı yavaşça aralayarak içeriye süzüldüm. Hala bıraktığım şekilde uyuyordu, elimi yavaşça alnına koyup ateşini kontrol ettim. Normaldi, rahat bir nefes alıp içeriye doğru geçerken sesleri duyup saklandığı yerden çıkan Arslan meraklı tavırlarıyla bacaklarıma sürtünüp geçince tekrar gülümsedim. Salona benden önce girmesine rağmen kimseye pas vermeden etrafı koklamaya başladı.

Sohbet almış başını yürümüştü bile. Geçip yerime oturduğumda sanki arkadaşımın evine misafirliğe gelmişim gibi hissettim bir an. Bu evi asla sahiplenememiştim, içinde sürdürdüğüm hayat bana ait değildi ama şu an Bars'tım, ama sanki çok uzun bir yolu koşmuş gibi de yorgundum.

****

"Market kapanmadan sigara almaya gideceğim. Bir de Sami'yi aramam lazım. Bir şey isteyen var mı?" dedim yerimden kalkarken. 

"Patlatmalık mısır var mı evde?" dedi Selin.

"Var, Balkon kapısının yanındaki erzak dolabında." dedim.

"Tamam o zaman bi'şey lazım değil." diyerek mutfağın yolunu tuttu.

Birkan'dan Hülya ile alakalı tüyo almaya çalıştım ama sahip olmadığı bir şeyi bana veremezdi doğal olarak. Kadını doğru düzgün görmüyordu bile. Ayakçılık yapıyordu daha çok. Nefes'i bile henüz onunla bir yere göndermiyorlardı. Nasıl cesaret edip de yanıma geldiğini sorduğumda; "O kadar da değil, takip edilecek kadar önemli değilim gözlerinde." dedi. 

Selin'in ona hayran hayran bakan gözleri bana artık İngiltere'ye gerçekten hiç dönemeyeceği mesajını verirken sırıtmıştım.

Odama yöneldim. Arslan hala uyuyordu. Odanın köşesindeki koliden kullan at telefonlardan birini alıp cebime soktum.

"Birazdan geliyorum sevgilim." diyerek eğilip alnından öptüm. Mis gibi aşktı işte.

Eh ulen bee.. Bi'namusumsun demediğin kaldı koskoca mafyaya ha.

Hür mü hür delime kıkırdayarak odadan çıktım.

Apartmandan çıktığımda ilk işim cebimden çıkardığım telefonda kayıtlı tek numaraya arama başlatmak oldu. Hızlı adımlarla ilerlerken çalan telefonun açılmasını bekliyordum.

ASLANWhere stories live. Discover now