15

2.2K 147 44
                                    

Ne senaristi, ne de yönetmeni belli olmayan bir filmde figüran gibi başlayıp birden başrol olmuş gibi hissediyordum.

Sonunda, Giovanni Papini'nin Gog* adlı kitabını okumuştum. Sonunda, Nalan artık beni ve İtalyan bir yazarın elinden dökülen satırlarda dünyayı gezen Amerikan milyarderi oyununa alet edemeyecekti. Kelimelerle kahincilik bitmişti. Zira yazarın nefesinde izinsiz gezmek gibiydi bu oyun. Rastgelelik, en rastgelesinden Arslan'ı çıkarmıştı karşıma, ama ben bundan sonrasında rastgele anlar yaşamak istemiyordum.

Oteli terk ettiğimden beri bir buçuk gün olmuştu. Ne çağrı cihazım öttü,ne de Nalan eve geldi. Sami ile ne yaptığını merak ediyordum, evet. Ama aklımın çok büyük kısmını Arslan kaplıyordu. İstemeden plajda karşılaşmamız geliyordu aklıma. Dünya mı küçüktü yoksa benim senaryom çok mu sığ diye sorgulamalardaydım. Altımdaki pijama yer yer ve küçük büyük lekelere ev sahipliği yapıyordu. ORta sehpadaki kahve fincanıma uzanırken kucağımdaki bir kaç ekmek kırıntısının yuvarlanıp yerle buluşmasını önemsemedim.

Depresyondayız, en sevdiğim, yaşasın yuppi

Hür-delim bunu söylerken neşeli falan değil aksine iphonenun sirisi gibi monotondu. Onun bile ruhu çekilmişti, normal çünkü ortak bedende sıkışmış, ortak bir ruhun parazitleriydik biz. Kapıda dönen anahtar sesiyle fincanı tekrar sehpaya bırakıp o yönde çevirdim bakışlarımı. Hülyalı ve yanakları allaşmış, ponçiklikte zirveye oynayan bir ifadeyle Nalan içeri girdi. Gözleri beni ve yarattığım pisliği görene kadar hülyayla bakmaya devam etti. Sonrasında oluşan şaşkınlık kafasına yığılan soruları resmen görebilmeme neden olacaktı. Keyifsizce gülüp tekrar fincanıma döndüm.

"N'oldu lan sana?"

"Ne yana yıkılayım diye soramadan devrildim, bi'el atsana bana." dedim.

"Sana o adam sana göre değil demiştim. Ne oldu?"

"Önce sen söyle. Arslan bana ulaşamadığı gün neden buradaydı ve ne oldu?"

"Kapıyı araladığım anda beni evin içine savurdu. Deli dana gibi seni aradı. Bana sordu nerede olduğunu ama o halini görünce sana zarar verecek diye korktum, cevap vermedim."

"Dur devam etme, seni yakalayıp boğazına yapıştı?"

"..Eh.."

"Başka bi'şey mi var?"

"Sana aşık mıyım diye sordu?"

"Ne?"

NE-Ö?

"Ya..Eğer sana gizli gizli bir duygu besliyorsam ağzımdan kan gelene kadar sikeceğini söyledi."

"Sen de otele gittiğimi söyledin."

"Söyledim. Beni bir miktar altıma işettiğini eklemem lazım. Bars, çok ciddiyim amın seceresi. Her söylediğinde gayet ciddiydi. Yapacağına hiç şüphem yok o öyle bi'adam."

"Biliyorum, belki de çok fazla biliyorum Nalan. Ama engel olamadığım, çırpınsam da çırpınmasam da batmaktan kurtuamadığım bir bataklıktayım sanki."

"Çoktan batmış gibi bir halin var." diyerek odasına doğru uzaklaştı.

Arslan'ın gelip evde beni araması, üzerine bir de altı bomboş, saçma sapan bir histeriyle tehdit etmesi yine devrelerime tornavida sokuyordu. Sırıttım. Kulağıma gelen melodiyle telefona döndüğümde ekranda Zeynep Hanım'ın numarasını görmem hayra alamet olamazdı. Telefonu açtığım anda öten çağrı cihazımı elime alıp ayağa kalktım. Telefon konuşmasını kısa tutup duşa girmem gerekliydi. Bu bir buçuk günün kiri kolay çıkmazdı zira, belki Nalan'a söyleyip bana kese atmasını isteyebilirdim.

"Alo."

-Alo, Bars Bey..

Bir gariplik vardı. Salondan çıkamadan kapının ağzında durdum. Odasından üzerini değişmiş olarak çıkan Nalan'la göz göze geldik.

"Zeynep Hanım?"

-Bars Bey, ben çok üzgünüm. Başınız sağolsun, halanız bu sabah vefat etti.

"Anladım." diyebildim. Gözlerim yanıyordu.

-Acınızın üzerine gelmek istemem fakat..

"En kısa zamanda görüşürüz Zeynep Hanım, akşam için tesis misafirhanenizde bir odayı ayarlayın lütfen." dedikten sonra telefonu kapattım.

Nalan'a bakıyor ama göremiyordum. Kaybımın beni üzmesi bir yana, içimdeki o İd'i ağır basmış olan ve bunu medenilliğe yontmaya çalışan bir parçam, iyi oldu diyordu. Daha fazla yaşlanmadan, daha fazla örselenmeden kocasının yanına gitti diyordu. İşte bu, insan bedeninin kaldırmayı beceremeyeceği acıyı beyin ile iş birliği içerisinde ekarte etme girişimidir. Aslında ne kadar hissettiğimize inansak da beynimiz ve bedenimizin ihtiyaçları vardı. Bunları onlara sağlayabilmek için aklı dengemizin yerinde olması gerekiyordu. Kısacası zorla aklı başta tutma girişimiydi. İnsan en fazla kendinin özel haklarına tecavüz ediyordu en da kısacası.

Yüzüme konan ellerle odağımı bularak Nalan'a baktım. Sarıldık ve sessizce ağladık. Nalan'ın da halamın üzerinde emeği vardı ama halam ikimiz içinde asla sahip olamadığımız anne şefkatiydi. Birbirimizden başka kimsemiz kalmamıştı.

****

"Yalnız gitmek istediğine emin misin?" soran gözleriyle beni delmek üzere olan Nalan'a bilmem kaçıncı kez kafamı salladım.

"Eminim. Sen sadece Arslan'a bir şekilde durumu ilet. Birkan'a falan söylersem hemen anlar aramızda bi'boklar olduğunu."

"Ben onu çoktan hallettim." dedi bilmiş bilmiş. "Ve sana bi'şey söylemedim kabbul etmez ve kaçar gibi giderdin çünkü." dediğinde arkamdaki bir noktaya çevirmişti bebeklerini. Dönüp baktığı yöne çevirdiğim gözlerimi. Hem serin suların ferahlığı hem de cehennemin alevlerine anında teslim olurken Arslan'ın bana doğru gelişini izledim. Arkasından Sami onu takip ediyordu.

"Nasıl yani?" diyebildim sadece.

"Yalnız ben otobüsle gitmem." dedi ve sırtıma attığım çantayı ben karşı koyamadan alıp kendi yüklendi. Nalan tarafından iteklenirken hala daha durmuş beynime ara gaz vermeye çalışıyordum. Sami bana arabanın ön kapısını açıp, Nalan ise içeriye ittiğinde; Arslan çoktan çantamı arka koltuğa sallayıp yanımdaki yerini almıştı bile.

"Başın sağolsun." dedikten sonra arabayı çalıştırdı, geri de bıraktığımız ikili bize el sallarken ben hala daha donmuş durumdaydım.

"Sağol." dedim en sonunda. 

Bakışlarını yoldan bana çevirdiğinde içinde gördüğüm sıcaklıkla mayıştım. Kendimi kasmayı o an bıraktım. Özlem kavurmuştu, kurutmuştu da, şimdi toprağıma bereket gelmiş, şefkatli yağmur suları dallarımı canlandırmış gibiydi.

"Özlemişim." dedi ve ben yine nefes almayı unuttum. O tekrar bakışlarını yola çevirdi. Ben ise gözlerimi üzerinden çekmeye çalışmaktan vazgeçip, arzuma teslim olarak onu izlemeye devam ettim. Papirüs kokusunu içime çekerken, rastgele seçilmiş en güzel sayfam olduğunu hissediyordum. Bu kitap bitmesin istiyordum.

****

Kısa oldu ama benim kafayı biraz toparlamam lazım, affedin.

Özlemişim lan.

Bb

ASLANOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz