24. Bölüm - Bir Gün

4.4K 376 243
                                    



"Yan yanaydık.
Ve şehir, böyle mucize görmemişti."
Cemal Süreya

Üniversite kazandığımda beni korkutan ve irrite eden şehri benimseyebilmek, kendimi oralı görebilmek garipti. İzmir'in serbest bıraktığı yanım yedi tepenin üzerinde cirit atıyordu. Kalabalığa alışmıştım, havanın boğuculuğunu görmezden gelebiliyordum ama aklımın burada, İzmir'de kalmasını engelleyemiyordum. Ait olamama hissi garipti. Ne İzmir'deyken rahat ediyordum ne de İstanbul'da derin bir oh çekiyordum. Nemiyle saçlarımı karmakarışık etmiş kasvetli yağmur havasındaki gibi umutsuz hissediyordum. Belirsizlik iç sızlatıyordu.

Bir aylık tatilimin çoğunu nadir olarak odamdan çıkarak geçirmiştim ve bu benim gibi pek de sosyal sayılmayan biri için bile fazlaydı. Havanın soğukluğunu bahane ederek içeri tıkılıyordum, buluşmak isteyen arkadaşlarımı da gönüllü kaldığım zindanıma davet ediyordum. Zaten İzmir'de Doğukan, Hande ve Ebru hariç görüştüğüm kimse de yoktu.

Onur'la konuşmayalı tam iki hafta olmuştu ve ben telefonumu kontrol etme ihtiyacı bile duymuyordum. Aramayacaktı. Adamın umurunda değildim ki. Ben arayabilirdim ama bu iddiayı kaybetmekten çok gururumu zedelemek anlamına gelecekti.
Artık kalbimle değil beynimle hareket edecektim. Kan pompalamak için yaratılmış organı bu kadar ciddiye almanın bir anlamı yoktu.

"Deniz, bir kontrol eder misin şu soruyu? Bu da doğruysa zorlamayıp Fizik'i zirvede bırakıyorum."

Ebru'nun şikayetçi sesiyle gözlerimi camdan ayırıp ona döndüm. Düşündüklerimden sonra akıl sağlığımı koruyabilmenin yolunu ona Fizik çalıştırmakta bulmuştum ki o da benim anlatımımı kolayca anlayabildiğinden bu teklifime balıklama anlamıştı. Yoksa şimdi yatakta uzanmış, İstanbul'a döndüğümde Onur'la karşılaşmamı hayal edip binbir farklı senaryo yazıyor olacaktım.

"Bir bakayım," Kalemi, kağıdın üzerinde hafifçe iz bırakacak şekilde çözümün adımları üzerinde gezdirdim. "Evet, yapmışsın. Gözlerim yaşardı." Alaylı gülüşüme dil çıkardı.

"Bu sene sayısaldan girmiyorum nasılsa. Ygs'de yapabildiğim kadarını yapsam yeter."

"Sana yaptığım programa uy bak," diye kaçıncı olduğunu bilmediğim kez uyardım. "Deneme sınavların iyi."

"Mecburen yapacağım ama şimdi bir telefon arası verelim."

Yerinden zıplayarak kalkıp şarjdaki telefonunun başına gitti.

"Çok oyalanma. Başlamışken Kaldırma Kuvveti de bakalım, o da kesin çıkar."

Sol elinin işaret parmağını beni bekleteceğini bekleterek bir dakika anlamında kısa süreliğine kaldırdı ama bu bir dakikanın en az on dakika süreceğini bildiğimden önümdeki birkaç soruyu çözerek vakit geçirmeye karar verdim. Lise yıllarında sırtımdan ter akıtan dersin sorularını şimdi böyle kolay çözebilmek bana şaşkınlıkla karışık bir haz veriyordu. Tam dördüncü soruya geçecekken bilindik kuş sesiyle öten zilimiz çaldı.

"Ben açarım," dedi Ebru sandalyeden kalkmama bile fırsat vermeden. "Başöğretmen Hande gelmiştir, özel ders çıkışı uğrarım belki demişti."

Benzetmesine gülüp yeniden soruya odaklanmaya çalıştım. Eğer gelecek sene ikisi de İstanbul'u kazanmayı becerirse kendimi çok daha fazla iyi hissecektim. Belki birlikte bile yaşardık. Başlarda tek kalmak huzur vericiydi ama şimdi pek de hoşuma gitmiyordu. Yalnızlık tercih edildiğinde güzeldi.

"Kimmiş Ebru?" dedim odamın içinde ilerleyen ayak seslerini duyunca. Ses gelmedi ama bunun beni merak ettirmek için yaptıkları bir oyun olduğunu bildiğimden dönüp bakmadım. Böyle oyunlara başvurduklarına göre gelen Hande değil Doğukan'dı ve yine kendini çok zeki sandığı anlardan birindeydik.

EksikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin