10. Bölüm - Temas

5.6K 390 67
                                    


"Bir yanım pırıl pırıl, bir yanım birden yıkılıverdi."
Ahmed Arif

"Umut, mutluluktan alınmış bir miktar borçtur." der Joseph Joubert. Ancak bu bir miktar bile içimizdeki tüm karanlığı boğmaya yeter. Esasen ölçü birimi yoktur, boyutu, yönü yoktur umudun. Umut edersiniz ve o küçük kıvılcım içinizdeki tüm katranı aleve verir. Artık ışık vardır, artık mutlu olabilirsiniz çünkü umut edersiniz.

Bir şeylerin olabileceğini düşünmek, buz gibi evin soba yanan tek odası gibidir. O evin ruhu nasıl o odadaysa, insanın da ruhu o umutta yaşar. İster imkansızı isteyin, ister mümkün olabilenin en basit halini, umut o işin en güzel tarafıdır. İsteğiniz yerine geldiğinde içinizde peydahlanan mutluluk, umut etmenin verdiği kadar etmez. Çünkü umudu baştan ayağa siz yaratırsınız ve yaratılan şey en değerlisidir.

Bundandı Onur'un her bakışıyla içimden bir şeylerin kopup umuda eklenmesi. O her yıktığında yenisini yapıyordum. Ondan gelen ufak bir gülüş, ufak bir ilginin ederi benim o gece gülümseyerek daldığım bir uykuydu. Günde litrelerce suya ek bir parça da umuttu insana gereken.

"Alıştın mı İstanbul'a?"

Onur'un ısmarladığı ama benim onu izlemekten ve karşısında kasılmaktan yiyemediğim yemeğin ardından bankın tepesine oturmuş sohbet ediyorduk. Yağmur dinmiş, yerini toprağın ve çimenin ferah kokusuna bırakmıştı. Hava henüz bulutların geçitinden temizlenmese de bu serin havanın verdiği huzuru es geçemezdim.

"Sayılır. Kaybolmuyorum, alışveriş yapabiliyorum ve trafiğinden şikayet etmekten vazgeçtim. Alışmış mıyım?"

Bir değişiklik yapıp baş ve işaret parmağı arasına aldığı sigarayı bankın kenarına sürterek külünden arındırdı ve derin bir nefes daha çekti. Benden tarafa vermemek için uğraştığı duman dağılırken kokusunu ilk yaktığı andaki kadar keskin almadım. Burnum zehrin esansına alışmıştı. Onur'la sohbet etmenin diyeti de buydu.

"Başlangıç için gayet iyi." Hafifçe gülümsedi.

Sigarasının son nefesine bir adım daha yaklaşırken sıkkın ifadesinin nedenini sorup sormamak arasında kaldım. Merakımla kişiliğim çatışıyordu. Bana neydi ama niye böyleydi ki?

"Sen neye sıkkınsın?" dedim aramızdaki samimiyete güvenerek. Daha doğrusu onun açısından doğan arkadaşlığa. Arkadaşlık hissettiklerim için geç kalmış bir tanımlamaydı.

Kafasıyla ileriyi işaret edince arkadaşlarıyla şakalaşan Mete'yi gördüm ve gözlerimi devirdim. Neden bu kadar mesele haline getiriyordu ki? Umursamamıştım işte. Onun söylediklerine hak vermiş, Mete'yi kulak ardı etmiştim.

"Neyi paylaşamadığınızı anlamadım."

Aralarında doğan bu tatsız kavganın elbet bir başlangıcı, bir sebebi olmalıydı. Bu saf cümlenin içinde dile getirmek istediğim tüm sorular vardı.

"Belki inanmayacaksın ama ben de bilmiyorum. İki sene önce falan başladı böyle davranmaya. Mete, Ozan'ın bir alt dönemden, inşaat mühendisliği okuyor. Tabi biz okulu uzatınca eşitledik seneleri, o ayrı. Hep böyle bir zıtlık, bir ters davranma. İki sene önceye kadar selam bile vermezdik, şimdi boğmak için bir kaşık su arar hale geldik birbirimizi görünce."

EksikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin