1

24K 2.1K 1.1K
                                    

|Karanlık sokaklar onu epey büyütmüştü

Oops! Questa immagine non segue le nostre linee guida sui contenuti. Per continuare la pubblicazione, provare a rimuoverlo o caricare un altro.

|Karanlık sokaklar onu epey büyütmüştü.

Kalın ve eskimiş montuna biraz daha sarılarak gözlerini sonsuz güneşe doğru açmış ve rahatsızca uyuduğu sokak arasındaki kirli kaldırımdan kalkarak gizlice kullandığı lavaboya adımlayarak ihtiyaçlarını gidermişti. Ucuz barın geceden kalma mide bulandırıcı izleri her köşeye sinmişcesine kendisini belli ederken daha fazla duramayacağını anlayarak dışarı çıkmıştı.

Bunu kimseye yakalanmadan yapmak epeyce zorlu bir işti. Eh, kendisi de artık dövülmeye alıştığı için birinden yumruk veya tokat yemek ilk zamanlardaki kadar acıtmıyordu.

Yirmi üç yaşında bir gençti ve buralara aitti.

Jeon Jungkook kendini bildi bileli hep sokaklardaydı. İnsanların kısa bir süreliğine kullandığı bu  sokaklar onun eviydi. Hayallerini bu cansız taşların üstünde kurmuştu ve yalnız olduğunu hissettiği o soğuk gecelerde sırtını yine bu taş duvarlara  yaslamıştı. Bu sessiz sokaklar yıllar boyunca bedenini öylesine sarıp sarmalamıştı ki eğer  bayan Watson'un bilgileri olmasaydı, hâyâl gücünün oldukça geniş olduğu dünyasında ailesinin bu sokaklar olduğunu düşünebilirdi.

İnsanlarla bir olmadığını, olamadığını her geçen gün kendisine hatırlatan gerçekleri hayal gücünün kapısını biraz daha aralıyordu. Farklıydı, herkes ve her şey öylesine farkılı geliyodu ki. Aynı pencereden bakmak... Evet bu cümleyi bayan Watson öğretmişti ona.

İnsanlarla aynı pencereden bakmak şöyle dursun aynı evde dahi olduklarına inanmıyordu. Sabahın erken saatlerinde uykusuz ve yorgun gözlerle okula ve işe giden telaşlı insanların kaçının amacı farklıydı?

İş bulmak, iyi bir okul kazanmak, köşeyi dönmek... Ve hepsinin altında yatan asıl gerçek.

Parayı bulmak.

Peki o okulu kazandığında, o işi aldığında ya da hırs dolu hayallerini süsleyecek büyük bir adım attığında kaç dakika mutluluğu yakalayacaktı? İnsanı eğer gerçekten de Tanrı yarattıysa şüphesiz verdiği en büyük şey hırs duygusuydu. Hep daha iyisine sahip olmak; en güzeline, en özeline, en bilinmeyenine... Hayat bunlardan ibaret olmamlıydı. Basit bir kumaş parçasının vereceği mutluluğu sahilde yürürken denizin o eşsiz kokusunu zihninin en karanlık yerlerine hapsederken de alabileceğinin farkında mıydı insanlar? Huzur ve mutluluk farklı şeylerdi elbet fakat huzurun ardından getirdiği en güzel şey mutluluk değil miydi?

Peki hırsın getirdiği neydi peşinde? Kin, kıskançlık, kaybetme korkusu... Aynı topraktan çıkan bu duyguların bir insana mutluluk getireceğini nasıl düşünebilirlerdi?

Hırsın getirdiği güzel görünen bir şey daha vardı: zafer. Kazanmak... Evet bu duyguyu seviyordu Jungkook fakat yüzlerce kişinin umut kapısı olan bir işi alırken, Kore'nin en prestijli okulunu kazanırken hissedilen o zafer değildi... Çok daha farklıydı. Bayan Watson'u kendisine kitap okuması için ikna edebilmişse, Ramyun'la karnını doyurabilmişse ya da birine yardım etmeyi başarabilmişse o an zafer kendisinindi. İnsanlarla arasında derin bir çukur olduğunu düşünüyordu.

Fakat kimin çukurdan yukarıya baktığı meçhuldü.

Diğerleri gibi olmayı denedi. Defalarca kez bir iş bulmak için çabaladı ve buldu ancak elde ettiği şey sadece karnını doyurmaya yetiyordu. Her şeyin sonunda yine buradaydı. Bu küçük ve dar sokakta kimse onu yargılamıyordu. Neden iş bulmuyorsun diyerek önüne attıkları madeni paranın acısını hissetmiyordu.

İyilik miydi bu? Vicdanlarını mı rahatlatıyorlardı? Kime karşı, Tanrı'ya mı? Etrafta kedisiyle birlikte dolaşırken etrafa en güzel gülümsemesini sunduğunu gören insanlar onların açısından bu pişkin tavırlarına birkaç çift laf söylemek adına yanlarına geliyor, avuçlarına tutuşturduğu parayla o zehirli sözleri söylemeyi kendilerine hak görüyorlardı.

Neden çalışmıyorsun?

Bak benim hâlime, senden ne farkım var ama çalışıyorum?

Belediye size ev vermiyor mu?

Bir işi olmadığını kim söylemişti onlara? Her gün düzenli olarak akşamları Hoseok'un kafesinin lavabolarını temizler ve karnını orada doyururdu. Eh, zaten Hoseok dışında da ona iş veren hiç kimse yoktu. Kendisinden çekiniyorlardı. Bunun vücuduyla alakası yoktu insanları korkutan şey üstü başı kir içinde olan bu çocuğun ondan bir şeyler çalacak veya kendilerine zarar verecek korkusuydu.

Jungkook kırılgan veya narin biri değildi.

Zira bu karanlık sokaklar onu epey büyütmüştü ancak bu kirli kıyafetlerin içindeki gencin de diğerlerinden farklı olsa da birçok hayali vardı.

Mesela okuma yazma öğrenmek isterdi Jungkook.

Bayan Watson'ın o minik kitabevindeki kitaplardan birkaçına epeyce ilgi duyuyordu. Çünkü Bayan Watson eğer iyi günündeyse ona yerleri temizlettikten sonra Stefan Zweig'ın birkaç eserinden birer paragraf okuyarak onu tamamen farklı bir evrene götürürdü.

Hayatından pek de memnun olduğu söylenemezdi. Zira kışın ölmemek için geceleri dakikalarca maraton koşardı.
Bir seferinde o kadar hızlı koşmuştu ki nöbetteki polisler durumu yanlış anlamış, soluğu karakolda almıştı.

Aklına gelen anılarla gülümsedi Jungkook. Yaşadıkları bir insanın kaldıramayacağı türden de olsa o hepsine göğüs germişti.

Jeon Jungkook güçlü biriydi.

Ona gün içinde edilen hakaretlere onlarla birlikte güler, ona taş atan çocukları şaklabanlık yaparak eğlendirirdi.

Birçok kişi ona bu mahallede deli diyordu ancak o deli değildi. Küçük çocukların eğlence adı altında kendisiyle alakalı onlarca hikâye kurgulayıp ardından kendi anlattıklarına inanmaları oldukça komik geliyordu ona. Belki de bir büyücüydü ya da uzaylı.

Sadece fazla güçlüydü.

Hoseok'un dün verdiği kimbapı yiyip karınını doyurduktan sonra her zaman ki gibi buradaki parkları sulayan yaşlı temizlik görevlisinin yanına ilerleyerek sessiz ve seri bir şekilde hortumu kaptığı gibi ağaçları sulamaya koyuldu.

Yaşlı adam ise bu deli dolu gence gülümseyerek yanına yaklaşmıştı.

"Jungkook, bırak da işimi yapayım."

Küçük olan, omuz silkerek işine döndüğünde adam onun ne kadar inat bir genç olduğunu bildiğinden sesini çıkarmamıştı.

"Dün gece epey soğuktu."

"Öyle." Adam gencin verdiği cevapla hayrete düşmüştü. Sanki dün sokakta yatan o değil de kendisiydi.

"Üşümedin mi yani?"

"Bayan Watson anlattı; eğer kendimi bir şeyin varlığına inandırırsam gerçekten varmış gibi hissedermişim. Buzluk hikayesini biliyor musun?"

"Hayır."

"Bir adamı buzlukta kilitli kalmış ve yaklaşık kırk beş dakika sonra adam ölmüş Otopsi raporuna göre o işçinin ölüm nedeni donmak olarak kayıtlara geçmiş.”

"Gayet normal değil mi Jungkook? Sonuçta adam buzluktaymış."

"Hayır, o adam fişi çekili bir buzlukta ölmüş. Yani içerisi bir insanın donarak ölmesi için imkansız bir sıcaklıktaymış. Ben de kendimi dün sıcak bir yerde hayal ettim ve gerçekten iş yaradı."

Yaşlı adam Jungkook'a bakarak gülümsedi.

Bu evsiz gençten öğrenmesi gereken çok şey vardı.

-

Kurgu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizi seviyorum güvercinler.

Mavi kalın💙🌠

the pianist 'tk ✓Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora