12. Bölüm

4.9K 285 0
                                    

“Dostum, dikkatini buraya verecek misin artık? Kendi keyfimden konuşmuyorum burada.” Noah'nın asabı her geçen saniye daha da bozuluyordu. Alec, Buz Leydi'yle gittiği bir haftalık konferans gezisinden döneli bir ay olmuştu. O günden beri arkadaşının bir sorunu vardı ve Noah tahmin ettiği şeyin doğru olduğuna her geçen gün daha da emin oluyordu. Geldikleri günden beri ikisi de çok değişmişti. Her zaman gülen, espriler yapan iflah olmaz bir şekilde neşeli olan arkadaşı suskunlaşmış, evlerine uğramaz olmuştu. Neredeyse her gece bir bara gidiyor, sarhoş oluyor, kavga ediyor ama asla bir kızla beraber olmuyordu. Dikkati o kadar dağınıktı ki ne yaptığını kendinin bile bildiğini sanmıyordu Noah. Önceki hafta yine bir kovalamaca sırasında elinde silah olmayan bir suçluyu ağır yaralamış, sonra da elinde silah gördüğünü iddia etmişti. Şimdi de ondan sıyrılmaya uğraşıyorlardı ama Alec onu dinleme zahmetine bile girmiyordu. Başını eline yaslamış koridorda gelip geçenleri seyrediyordu. Tam da düşündüğü gibi Buz Leydi de oradaydı ve ayak üstü bir ajanla konuşuyordu. Noah bu konuda ne düşüneceğini bilmiyordu. Chloe'yle de defalarca kez konuşmuşlardı. Genç kadın biricik arkadaşı için çok endişeleniyordu. Ama ikisi de ne yapmaları gerektiğinden emin değildi.

Konferanstan döndüklerinden beri değişen tek kişi Alec değildi. Buz Leydi de bu değişimden nasibini fazlasıyla almıştı. Eskiden üzerinden hiç çıkarmadığı iş takımlarının yerini yine koyu renk de olsa pantolonlar ve dizinin üzerindeki etekler almıştı. Saçlarını da sıkı sıkıya topuz yapmıyordu, bazen tamamen serbest bırakıyor, bazen de ufak tokalarla yüzünü kapatmayacak şekilde başının arkasında tutturuyordu. Hatta dudaklarına uçuk pembe parlatıcı bile sürüyordu. Hepsinden ilginç olan şey ise gülümsemesiydi. Çok nadir de olsa gülümsüyor, dondurucu bakışlarını pek sık kullanmıyordu. Noah ondaki bu değişimin Alec'le bir alakası olduğunu düşünüyordu. Bazen ikisi 'tesadüfen' karşı karşıya geldiklerinde gözleri birbirine kilitleniyor ve hüzünle ışıldayarak sahip olamayacakları bir şeyin özlemini çekiyor gibi bakıyorlardı. Sonrasında ikisi de gözlerini kaçırıyor, yasayı çiğnemiş gibi hızla uzaklaşıyorlardı. Alec en ufak şey için bile onun odasına gitmeyi teklif ediyordu.

Noah'nın bilmediği şey ise Chantal her akşam ağlıyor olmasıydı. İpin ucu bir kere kaçmıştı. Kendini durduramıyordu. Göz yaşları en zayıf olduğu zamanlarda gözlerinde beliriyor ve tükenene kadar uyumasına izin vermiyorlardı. Her akşam yatağına yattığında elleri ona ait olmayan, sevdiği adamı arıyordu. Charles gibi onu da bir süre sonra unutacağını düşünmüştü; ama yapamıyordu. Gözlerini kapattığı an sevgiyle ona bakan gümüş gözleri aklından çıkaramıyordu. Aklından çıkarabilse bile kalbinin bunu yapmaya gücü yoktu. İkinci kez için yoktu. Hele bir de adam her gün gözünün önündeyken. Günden güne eriyip harap oluşunu izlerken. Alec bu değildi, olamazdı. Onun sevdiği Alec gördüğünü sandığı şeyler üzerine harekete geçip insanları vurmazdı. Başını derde sokmazdı. Her gece sarhoş olmazdı. Bar kavgaları çıkarmazdı. Evet, bunların hepsinden haberi vardı ve Alec'e soruşturma açılmıştı. Geçici bir süre açığa alınmıştı. Fakat hala devam ediyordu. Chantal bunu neden yaptığını hiç anlamıyordu. Kesinlikle çok saçmaydı. Birkaç kez soruşturma adı altında Noah'yla konuşmayı denemiş ama hiçbir sonuç alamamıştı. Onu böyle çökmüş gözlerinin altı mosmor, üstü başı dağınık, kendini salmış halde gördükçe kadının içinde bir şeyler sızlıyor, göz yaşlarını serbest bırakıp başını göğsüne gömüp ağlamak istiyordu.

Noah daha fazla dayanamayarak ellerini masanın üzerine koydu ve Alec'in dikkatini çekmek için konuşmaya başladı.

“Buraya kadar. Sen kaşındın dostum.” Ama Alec hala ona bakmıyordu. Gözlerini kapatarak başını salladı. Bu sefer daha yüksek sesli konuşmaya başladı. “Buz Leydi'ye neler olmuş dersin? Sence bunu yapan bir erkek mi? Kim bilir, belki de her gece yatağında onu ısıtacak, vücudunu baştan ayağa okşayacak, göğüsleriyle oynayacak, baştan çıkaracak bir erkek vardır. Düşünsene, Buz Leydi ateşli bir mankenin kollarında zevkten kıvranıyor, daha da fazlası için ona yal...” Alec oturduğu sandalyeden o kadar hızlı kalktı ki sandalye geriye devrildi. Ateş püsküren delice bakışlarla Noah'nın üzerine yürümeye başladı ama Noah'nın mavi gözleri şeytanca parlıyor ve sırıtıyordu.

“Sonunda dikkatini çekmeyi başardım. Ahh, kim derdi ki koskoca zampara Alec Mendoza sürekli dalga geçtiği patronu Buz Leydi'ye aşık olacak diye. Dostum söylesene, Chloe'yle ilk tanıştığım dönemlerde ben de mi bu kadar salaktım?” Noah'nın karşısında sırıtması ve kendiyle dalga geçmesi yüzünden asabı iyice bozulan Alec yumruklarını sıkarak arkadaşının burnunun dibine kadar girdi.

“İlk olarak onun adı Chantal McCarthy, Buz Leydi değil. İkinci olarak o geceleri kimsenin kollarında kıvranmıyor. Üçüncü olarak da ben kimseye, özellikle de ona aşık değilim.” ancak bu söyledikleri Noah'nın sırıtışını genişletmek ve kaşlarını alayla kaldırmasına neden olmak dışında hiçbir işe yaramamıştı. Kollarını göğsünde çaprazlayarak rahat bir tavırla omzunu duvara yasladı.

“Aman Tanrım, medyaya haber verin, Alec aşık değil, kör kütük aşık! Ahbap, seninle evlenme hayalleri kuran hayranlarına yazık değil mi?” Alec sinirini bastırmak için yumruklarını sıktı ve derin bir nefes aldı.

“Seninle uğraşmayacağım, Noah.”

“Ah, hadi ama, ben daha yeni ısınıyordum.” diye sızlandı arkadaşı. Alec onu umursamadı. Gözlerini boşluğa dikerek yine düşüncelerine daldı. Gerçekten aşık mıydı? Bu yüzden salaklaşmış mıydı? Noah bunu sataşmak için söylemiş olabilirdi ama Alec onun aslında düşündüğü şeyi söylediğini biliyordu. Aniden başını kaldırdı ve düşünceli gözlerle kendisini izleyen ortağıyla göz göze geldi.

“Gerçekten aşık olduğumu mu düşünüyorsun?” soruyu fazlasıyla hissiz bir tonda sormuştu. İçinde fırtınalar koparken sesinin bu kadar ruhsuz çıktığına inanması çok güçtü.

“Sadece aşık olduğunu değil, deli gibi aşık olduğunu düşünüyorum.” Alec seslice nefesini verdi.

“Öyle olsa bile hiçbir önemi yok. FBI'ın birim içi ilişkilere izin vermediğini benim kadar iyi biliyorsun. Hem... o benden nefret ediyor.” Noah'nın bakışları ona inanmadığını gösteriyordu.

“Tanrı aşkına, dünyadan haberin yok, değil mi?” Alec donuk gri gözlerini ortağına dikince başını sallayarak devam etti. “Şimdi kulakların aç ve beni iyi dinle. O aptal konferans gezisinden geldiğinizden beri ikiniz de birbirinizden farklı değilsiniz. Bakmadığınız anlarda birbirinizi incelediğinizin siz hariç herkes farkında. Senin ona bakışların ve onun sana bakışları arasında tek bir fark bile yok. İkiniz de aynısınız. İkiniz de katır kadar inatçısınız. Aynı köprüde aynı yöne gitmek istiyorsunuz ama ne yan yana gidebiliyorsunuz, ne de geride kalmaya tahammül edebiliyorsunuz.”

“Haklı bile olsan FBI yönetmeliği gereğince böyle bir şey olamaz.”Noah elini kaldırarak arkadaşını susturdu.

“Bitirdiğimi düşündüren ne? Chantal'ın gideceğinden haberin yok, değil mi?” Alec birden zıpladı.

“Ne? Nereye gidiyor? Ne zaman? Na...”

“Keser misin şunu? İzin verirsen açıklayacağım. Şimdi, konferansta gösterdiği başarıdan ötürü Chantal terfi aldı ve genel yönetime terfi oldu. Şu anda ofisini topluyor. Yani şu anda aranızdaki tek engel siz ve keçi gibi inadınız.” Alec umutlanmaya korkuyordu. Gerçekten mümkün olabilir miydi? O ve Chantal? Peki ya Noah kendini iyi hissetmesi için ona yalan söylüyorsa? Hayır, bunu yapmazdı. Noah yalandan nefret ederdi. Hem, Chloe de Alec'in aşık olduğunu düşündüğünü söylememiş miydi? Kararını vermişti, onunla konuşacaktı. Kendisinden nefret etse bile Chantal'la konuşacaktı.

O sırada ofiste bir kargaşa patlak verdi. Adamın biri bağırıyor, ajanlar neler olduğunu merak ederek tartışan kişileri görmek için daire oluşturmaya başlıyorlardı. Noah ve Alec de merakla gruba yaklaştı. Hiçbir ajan ofiste bağırarak konuşmazdı. Bu adam kimdi peki? Üzerinde takım elbise olmadığına göre bir ajan değildi. Sivil halktan biri olmalıydı. Üzerinde ziyaretçi kartı taşıyordu. Bazen sanıkların veya bir dava hakkında bilgi sahibi insanların büroya girmelerine izin veriliyordu. Bu da onlardan biri olmalıydı. Alec tam geri dönmek üzereydi ki orada Chantal'ın varlığını hissetti. Çevresine biraz bakınca onun tam karşısında durduğunu gördü. Bir elini boğazına götürmüş parmağını ısırırken şokla açılmış gözlerini ortada dikilen adama dikmişti. Ela gözlerinde acı, korku ve endişe kıvılcımları çakıyordu. Hızlı ve kesik nefesler alır gibi göğsü hızla şişip iniyordu. Alec kollarını ona dolamak, kadını sakinleştirmek, her şeyin geçtiğini, çok daha güzel olacağını söylemek için yanıp tutuşuyordu. Fakat Chantal'ın fısıltısı beyninde yankılanırken kaskatı kesildi.

“Charles...”

Buz ve AteşWhere stories live. Discover now