Kanın benden akması o kadar güzel bir duygu ki...

10.8K 643 146
                                    



Zehir gibi bir gece, kapkaranlık, kimsenin kimseden haberi yok. Dışarıda camları döven şiddetli bir yağmur, kapının arasından sızıp bedenimi titreten o soğuk rüzgar; her şey hayatın istediği gibi devam ediyor, bizi istediği gibi yönlendiriyordu. Biz sadece bir kuklaydık, iplerimiz hayatın avuçlarının içinde tutsak bir şekilde hareket ediyordu.

Hayatın mutluluktan ibaret olduğunu sanıyordum ama öyle değilmiş, çok sonradan anladım. Murat abinin yaralı bir şekilde kapıya bırakılıp kaçılmasında, Kadir abinin zaaflarından faydalanılıp ıssız bir ormanda ölesiye dövülmesinde ve şimdi çocukluğunu bildiğim bir kadın, şakağına bir tabanca dayayıp bu hayattan kopmak istediğini herkesin gözünün önünde açık bir şekilde gösterdiğinde, anlamıştım hayatın ne melun bir şey olduğunu.

Küçücük, karınca gibi görünmeyen o acılarımızın içinden sıyrılıp kurtulamadığımız bu hayatta, Canan abla tetiği çekmek için hazırlanmıştı. Bu bencillik değildi, bu aptallıkta değildi. İyi ve sağlıklı düşünemiyordu. Düşündüğü ama bir türlü cevabını bulamadığı tek bir soru vardı; Kemal gerçekten ölümü hak etmiş miydi?

Bana soracak olursanız Kemal çok daha kötüsünü hak eden biriydi. Canan abla doğru olanı yaptığını anlayacaktı anlamasına ama anladığı zaman bütün benliğiyle değişecekti, tıpkı Hakan Yılmaz gibi. Baştan aşağı bambaşka bir kadın olacaktı.

Sanırım bu olaydan sıyrılıp kurtalamayacak tek insan Kenan abiydi. Şimdi hiç kimse farkında değildi ama bunu en iyi ben biliyordum. Acının en şiddetli dönemini Kenan Karaoğlu bir gece yarısı, evde sessizce oturup bütün bu çaresizliğine ağladığında anlayacaktı.

Hayır. Canan abla ölmedi. Tetiği çekti ama isabet ettirdiği kişi kendisi değildi. Silahın şarjöründe kalan tek mermi patladığında yüreğim ağzıma gelmişti. Kenan abinin gözler önünde vurulması herkesi bir buz gibi dondurmuştu. Sanki zaman durmuşta durmayan bir bendim, bir ben kalmıştım dondurulmayan.

Kenan abinin öne atılmasıyla, Canan ablanın korkup namluyu kocasına çevirmesi ve yanlışlıkla patlatması kesinlikle onun suçu değildi. Suçlu kimse değildi. Bu hikayede kimse suçsuz değildi. Bizi yanlışlara iten, kaderimizdi. Suçlu olan bir türlü değiştiremediğimiz kaderimizdi.

Kenan abi bir kuş gibi hafifleyip öne sendeledi. Canan ablanın şaşkın ve korku dolu gözleri korkunç bir şekilde titredi. Elindeki tabanca gürültüyle yere düşerken Kenan abi dişlerini sıkarak kafasını kaldırıp zoraki bir şekilde gülümsedi. Bu onun en büyük zaferiydi. Onu hayatta tutabilmesi her şeyden çok daha önemliydi.

Yavaşça ellerini karnının kenarına değdirip kontrol etti. Hakan dengesiz bir şekilde yürüyüp son anda yıkılmaya yakın olan Kenan abinin omuzlarından tutup yavaşça zemine uzandırdı. Aceleyle kazağını yukarıya çekiştirip titreyen elleriyle vurulduğu yere baktı. Bizi korkutan vurulması değildi, bizi korkutan bir deliymişçesine gülümsemesiydi.

"Kurşun sıyırmış, küçük bir yara. Azey şuradaki bez parçasını getir." Bir aptal gibi bakmayı bırakıp merdiven kenarındaki beyaz bez parçasını avucumun içinde sıktım. Telaşla Kenan abinin karnının üzerine koydum. Sanırım koyarken biraz sert yapıp canını acıtmıştım.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin