I - III.Bölüm

6.3K 380 171
                                    

LYORD KRALLIĞI

Lisiya, 1221

Yoğun sis tabakasının arasında hiçbir şey göremeden ilerleyen Catalina'nın çıplak ayakları nemli toprak yüzünden ıslanmış ve bir hayli üşümüştü. Üzerindeki ince elbisesi onu sert rüzgardan koruyamıyor, narin bedeninin her seferinde biraz daha ürpermesine neden oluyordu. Açıkta kalan saçları ise rüzgar nedeniyle oradan oraya savruluyor ve görüş alanını bir açıp bir kapatıyordu.

Ellerini sıkıca kollarına saran Catalina, bir an önce bu bilinmezlikten kurtulma düşüncesiyle adımlarını hızlandırdı. Ufukta gördüğü kalenin burçları biraz olsun içine su serpmişti. Yolunun hiçbir yere varamayacağından korkmuş ve artık iyice endişe duymaya başlamıştı.

Adımlarını hızlandırdığında, bata çıka ilerlediği toprak zeminden bir kez daha nefret etti. Üzerine yağmaya başlayan çiğe aldırmadan koşuşturdu ve kalenin açık kapısından içeri koşarak girdi. Taş döşeli yolda kaymamak için artık adımlarını yavaşlatmıştı. Sis perdesi biraz olsun aralanmış ve kaleyi inceleme fırsatı bulmuştu. Buraya daha önce gelmediğine emindi. Kime ait olduğunu bile bilmiyordu ama dışarıda kalmaktansa buraya sığınmak işine gelirdi.

Ortasında kime ait olduğunu bilmediği bir heykel bulunan avluyu geçtikten sonra gözüne çarpan işlemeli kapıdan içeri adımladı. Gözlerinin karanlığa alışması için biraz bekledi ve içeride bir yaşam belirtisi olup olmadığını anlamak için kulak kabarttı, ancak hiçbir ses duyamadı. Koskoca kale sanki terk edilmiş gibiydi. Ne bir eşya ne de bir insan görebilmişti.

Karanlık koridorda ilerlerken, sol tarafında kalan bir odanın kapısının açık olduğunu fark ederek oraya doğru ilerledi. Pencerelerden içeri giren ışık odayı biraz olsun aydınlatıyordu. Burası tahminlerine göre kalenin büyük salonu olmalıydı. Uzun masaların üzerinde gümüş tabaklar, kaşıklar ve kadehler vardı, ancak içlerinde ne yiyecek ne de içecek vardı. Her şey öylece duruyordu ancak bomboştu. Sanki buraya hayat hiç uğramamış gibiydi.

Odanın ortasına doğru ilerlerken, arkasında duyduğu adım sesleriyle heyecanlanarak arkasına döndü. Kapıda beliren biri vardı, ancak yüzünü göremiyordu. Yere sular damlatan pelerinin başlığı yüzünü örtecek kadar önüne geliyordu. Bu yüzden karşısında duranın yüzünü seçmekte zorlanıyordu ama boyunun uzunluğundan ve geniş omuzlarından bir erkek olduğunu anlaması uzun sürmemişti.

Korkuyla ve biraz da çekinceyle ona doğru birkaç adım attı. "İsmim Catalina ve sanırım kayboldum," dedi ürkekçe. "Siz bu kalede mi yaşıyorsunuz?"

"Hayır," dedi adam, tok bir sesle. "Burada yaşamıyorum."

"Sizde mi kayboldunuz?"

"Hayır."

Catalina karşısında dikilen adamın ses tonundan hoşlanmamıştı. Bu gizemli halleri ise korkusunu giderek arttırıyordu. Kendisine saldırması durumunda savunma amaçlı ne kullanabileceğine dair etrafına hızlıca göz attığında, gözüne masanın üzerinde duran metal şamdan takıldı. En kötü ihtimalle ona doğru koşacak, şamdanı alacak ve adam üzerine gelirse şayet kafasına onunla vuracaktı.

"Seni izliyordum," dedi adam, sakince. Ses tonu zaten soğuk olan ortamı iyice soğutmuş ve Catalina'nın kalp atışlarının hızlanmasına sebep olmuştu. "Sana vermem gereken bir haber var."

Catalina yavaşça geriye doğru adım atarken, "Nedir?" diye sordu. Elleri titremeye ve kalbi sıkışmaya başlamıştı. Korku bütün bedenini ele geçirmişti ve o an tek düşünebildiği de şamdana ulaşmaktı. Adamın ne söyleyeceği umurunda bile değildi. Ona güvenmiyordu ve bir an önce buradan çıkmak istiyordu.

GÜNEŞ VE AY'IN DANSIWhere stories live. Discover now