YÜZÜK

65 4 0
                                    


Görmezdim seni..
Zaman yıl yıl geçerdi.
Uzaktan,çok uzaklardan
Seni seyrederdim.

Özdemir Asaf

Gözlerini araladığında hiç uyanmak istemediği bir günün sabahındaydı Biset. Bir süre yatakta öylece durup doğan güneşi izledi. Gözlerini kamaştıran güneş ışığını engellemek için uzattığı elinde Serdar'ın yüzüğünü taşıyordu.

Yaşananlar rüya değildi demek. Tekin'in gelişi, ona söyledikleri, Cihan'la yaptığı o konuşma ve dün gece takılan yüzükler... Hepsi gerçekti... Hepsi yaşanmıştı...

Günlerdir saatlerce ağlayan Biset'in dün geceden beridir bir damla bile yaş akmamıştı gözlerinden. Artık bir damla bile gözyaşı kalmamıştı gözlerinde. Belki de ağlamanın içinde bulunduğu durumdan kurtulmasına yardım edemeyeceğini anlamıştı Biset. Öyle ya da böyle ağlayamamak eskisinden daha kötü hissetmesine sebep oluyordu. Kalbinin derinliklerinde kıyıya vuran dalgalar, sert bir duvara çarpıp geri dönüyor ve hiçbir zaman özgür olamayacaklarını anlayıp bir daha geri gelmiyorlardı o duvarın yanına.

Tekin ise güne moda sahilindeki kayalıkların üzerinde gözlerini açarak başlamıştı. Etrafındaki onlarca bira şişesiyle uzaktaki banktan kendisine göz kulak olmaya çalışan Cihan'dan başka kimse yoktu yanında. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı ve derin bir iç çekti. Aynı gökyüzünün altında başka dünyalar yaşamak zorunda kalacağı o güzel kızı düşündü. Sonra onun kendisine söylediği onca kötü şeye rağmen neden hala güzel göründüğünü...

Uyuşmuş vücudunu açabilmek için kollarını ve bacaklarını hareket ettirmeye çalıştı Tekin. Sonra etraftaki şişeleri toplayıp poşete koydu ve Cihan'ın yanına doğru yürümeye başladı. Elindeki poşeti çöp kutusuna attıktan sonra Cihan'a yaklaştı ve eski Tekin oluverdi birden.

''Günaydın kardeşim.'' dedi kocaman bir gülümsemeyle.

Bu gülüşü dışarıdan görenler Tekin'in ne kadar mutlu bir insan olduğunu düşünürdü muhtemelen. Ama Cihan onlardan biri değildi. Tekin'in ne yapmaya çalıştığını anlayan nadir insanlardandı.

''Günaydın abi.'' dedi gülümsemeye çalışarak.

''Haydi kalk, sana güzel bir kahvaltı ısmarlayayım.''

Elini Cihan'ın omzuna attı ve birlikte yürümeye başladılar. Tekin bir ara Cihan'a dönüp;

''Ne ara bu kadar uzadın sen? Nerdeyse geçeceksin beni. İnsan utanır biraz, abiden uzun ve yakışıklı olunduğu nerede görülmüş?'' dedi.

Cihan gülümsedi.

''Senden daha uzun ve de yakışıklı olduğumu kabul ediyorsan, benim açımdan hiçbir sıkıntı yok.''

''Bak sen şuna!'' dedi Tekin ve kaçmaya başlayan Cihan'ın peşinden koşmaya başladı. Rıhtıma kadar koştular kahkahalar atarak. Sonra soluk soluğa geldiler kahvaltı edecekleri çay bahçesine. Oturup sessizce kahvaltı ettiler. Havadan sudan muhabbet ettiler. Ne Cihan Antep'e gidişinden ve Biset'le konuşmasından bahsetti, ne de Tekin ona dün bütün gün nerede olduğunu sormaya yeltendi. Bilindik bir sessizlikti bu. Hiçbir şey düzelmediğine göre, konuşulması gereken bir şeyin de olmadığına dair gizli bir anlaşmaydı sanki.

Bu gizli anlaşmalardan birisi de Biset ve Serdar arasında yapılmıştı. Annesi ve müstakbel kayınvalidesiyle kahvaltı hazırlayan Biset, mutfağa girip çıkan Serdar'a günaydın bile dememişti. Serdar da böyle bir beklentiye girmemişti zaten. Biset'in uzun bir süre kendisiyle konuşmayacağının farkındaydı. Bazı anlarda bu işe hiç bulaşmaması gerektiğine dair hisler kaplasa da kalbini, aldırış etmeden bildiği yoldan ilerlemeyi seçiyordu her seferinde.

SEN OLMALIYDINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin