yetmiş üç : broken

Mulai dari awal
                                    

Bu kötü hisle başımı aşağı eğdim. Ellerimizi birleştirme isteğini bastırarak, cebimdeki ellerimi sıktım ve nefes verdim. Anlaşılan bir süre bana küs bir şekilde yaşayacaktı.

Ona hak veriyordum. Öyle düşünmemeliydim. Ancak yine de engel olamamıştım ki. Konu Suran olunca kendimi gerçekten dipte hissediyordum, Suran benden kat kat daha güzeldi, muhteşem bir sesi vardı ve Yoongi'ye karşı daha anlayışlıydı. Belki de Yoongi için en iyisi oydu.

Bak, bak. Yine yaptın!

Kafamı istemsizce sağa sola sallayıp kafamdaki düşünceleri dağıttıktan sonra yerdeki zemine bakıp, geldiğimiz yerin otopark olduğunu anlamıştım.

Cebindeki anahtarları çıkarıp tuşa basmasıyla birlikte boş otoparkta yankı yapan arabanın sesi ile bende sıçramıştım. Gecenin dördüydü saat. Doğal olarak her yer fazlaca sessizdi.

Elimi ön koltuğun kapısına attığım zaman kısık ancak duyulabilir bir sesle arka koltuğa geçmemi söylemişti. Bende dediği gibi yapmıştım.

O kendi şöför koltuğuna oturmuş, arabayı çalıştırmıştı. "Nerey-"

Nereye gideceğimizi soracaktım ancak anında vazgeçtim. Çünkü bunun sonunda beni affedecekti. Sadece sessiz olamlıydım.

Araba beklentimin tersi dışında eksi üçüncü kata inip kenara park edildiğinde Yoongi arabadan inip bagajı açmıştı. Ne yapacağını merak ederken ellerimi cebimden çıkarıp esnemiştim.

O sırada yanımdaki kapıyı aniden açıp elindeki orta kalınlıktaki örtüyü üstüme atmıştı. "Bunu üstüne serersin." Ardından kapıyı aynı hızla kapatmıştı.

Örtüyü elime alıp açmıştım. Uçakta verilenlerden biriydi sanırım. Bunu yanında taşıyor olmaaı da büyük şanstı benim için, son derece sıcak tutacaktı beni...peki ya kendisi?

Şöför koltuğunun yanındaki koltuğa da kendisi oturduktan hemen sonra koltuğu eğmiş, elindeki örtüyü açmıştı. Ah, onunda örtüsü vardı...

Tabii, ne beklemiştim ki? Örtüsü olmadığı için yanıma geleceğini ve sarılarak uyuyacağımızı mı? Sadece bir rüyada olabilir!

Bacaklarımı kendime çekip üstlerine örtüyü örttükten sonra konuştum. "İyi geceler."

"Sana da..." Bacaklarıma saeılıp kafamı onlara yasladıktan saniyeler sonra Yoongi kendi camını azıcık aralayarak içeriye hava girmesini sağlamıştı.

İkimizin arasındaki gergin ortam, diken üstünde hissetmeme ve uyuyamama neden oluyordu. "Konuşabilir miyim?"

Sorumun üstüne yanıt vermediğinde başımı hafifçe salladım. Koltukta rahatça yatıyordu. Kim bilir,şu an çoktan uyumuş bile olabilirdi. O uyurdu zaten. Her fırsatta.

Üstümdeki örtüyü kenara koyup koltukta öne kaydın ve gözleri kapalı, mışıl mışıl uyuyan yoongi'nin kahküllerine hafifçe değdirdim parmaklarımı.

Gri nasıl da yakışmıştı ona. Çok asil duruyordu üzerinde, ayrıca çok şirindi de. Hafifçe gülümsedim.

Ben...kıskanç bir kızdım. Belki yeni farkına varıyordum, bilmiyorum. Onu başka bir kızla gördüğüm an kalbim heyecanla yerinden forlayacak gibi atıyordu. Onu kaybetmekten korkuyordum çünkü. Ama bakıyordum da, yalnızca kıskanç olursam kaybediyorum. Yani kıskanç olmazsam onu kaybetmem.

Geri çekilmeden önce dudaklarımı onun dudaklarına yakınlaştırmıştım, değdirmek için can atıyordum ama...bunu yapmalı mıydım? Bir öpücük, aramızı düzeltmeyecek ya da sorunları uçurup yok etmeyecekti. Her neyse, zaten uyuyordu.

sound || min yoongiTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang