Medya; Sunmi - Siren
Etraf, karanlık bir fırtına gibiydi. Gerçekler tamamen oradaydı ama üzeri bir sis perdesiyle örtülmüştü. O sis perdesini aralamak gerekiyordu yalnızca.. Gereken tek şey buydu.
"Jisoo benim kuzenim." Taehyung dudaklarından çıkan kelimeleri sadece bir süre önce başka birinden duysa gülerdi. Gerçekten komik gelirdi bu durum. Ama şimdi, odasında Mark ile beraber çay içerlerken oldukça basit bir şeymiş gibi söyleyivermişti. "Kralın kızı. Ve hem su hem de ateşi bükebilir, oluşturabilir. Bu ne demek biliyor musun Mark?"
"Efendim, daha önce böyle bir şey hiç görülmedi." dedi Mark sakince. Çayından sadece iki yudum almıştı ve Taehyung'un son zamanlardaki tavırları onu gerçekten geriyordu.
"Evet," dedi Taehyung kocaman gülümseyerek. "Daha önce görülmemiş, eşsiz bir şey bu. Büyük bir güç kaynağı, bir silah."
"Fakat, kuzeniniz güçlerini kullanmayı bilmiyor. Anlaşılan, güçlerini kullanmak ona çok daha zor geliyor. İkisini aynı anda idare edemiyor olabilir."
"Ne demek istiyorsun?" Taehyung'un gülüşü soluklaşırken Mark derin bir nefes aldı. Bunu söylemek için uygun bir zaman mıydı, yoksa değil miydi bilemiyordu ama söylemek zorundaydı. Bu, önemliydi.
"Demeye çalıştığım, daha önce Ateş Krallığından ya da herhangi bir krallıktan biri başka bir krallıkla evlendiğinde, doğan çocuk yalnızca bir elemente hükmedebildi. Çünkü mutlaka bir elementin dnası diğerinden daha baskın çıkıyor ve üzerini örtüyordu. Ama Jisoo için durum böyle değil. İkisi birbirine eşit. İkisini aynı anda kullanırsa oldukça büyük bir enerjinin açığa çıkacağı ortada ancak iki güç birbirini nötrleyebilir. Ya da daha kötüsü Jisoo bu enerjiyi kaldıramayarak ölebilir."
"Sence ona öğretmemeli miyim? Ateş bükmeyi ya da suyu?"
"Bu size kalmış efendim, yalnızca bu seçeneklerin de gerçekleşebileceğini söylemek istedim."
Taehyung'un dudakları kıvrılırken umursamazca omuz silkmişti. "Jisoo'nun bunu başaracağına eminim, o gerçekten güçlü."
***
"Bugün hava biraz soğuk, sence de öyle değil mi?" dedi Irene. Jisoo ile beraber artık klasikleşmiş bahçe gezilerini yapıyorlardı. İkisinin de üzerinde kalın bir hırka vardı ve Taehyung'un uyarısı üzerine iki saray görevlisi aralarında mesafe olacak şekilde onları takip ediyordu.
"Öyle." dedi Jisoo ama hala etrafa mutlulukla bakıyordu. İçeri giresi yok gibiydi, anlaşılan soğuk onu rahatsız etmiyordu. Irene gülümseyerek etrafı izlemeye devam ediyordu ki, Jisoo aklına gelen birkaç soruyla beraber heyecan içinde Irene'a baktı. "Ateş bükmek ve oluşturabilmek nasıl bir his?"
Irene duraksamış ve gözlerini kırpıştırarak Jisoo'ya bakmıştı. Jisoo'nun suyu oluşturamadığını, dahası suya hükmedemediğini biliyordu bu yüzden Jisoo'nun ani sorusu onu şaşırtmıştı. Jisoo'yu kırmamaya özen göstererek verecek bir cevap bulmaya çalıştı. "Aslında.." dedi. "Oldukça ilginç. Yani ateşi parmaklarının arasında tutuyorsun ama o ateş seni yakmıyor. Diğer elementler için de geçerli tabi bu.. Yani, biraz garip olsa da aslında çok hoş bir durum bu." Dudaklarını ısırarak Jisoo'ya baktı ama Jisoo hala heyecan içinde Irene'ı dinlemeye devam ediyordu. Bu durum Irene'ı şaşırtırmıştı. "Jisoo sen-"
"Merhaba,"
Jisoo ve Irene konuşmayı kesip, sesin geldiği yöne - birkaç adım ileriye - baktıklarında Seokjin ile karşılaşmışlardı. Seokjin, klasik saray üniformalarının aksine diğerleri gibi sıradan bir kıyafet giyiyordu ve dudaklarında minik bir tebessüm yer alıyordu. Irene, Jisoo ile konuşmayı sonraya erteleyerek gülümsedi. "Merhaba."
YOU ARE READING
pied piper ❅ bts•bp ✓
FanfictionAteş Krallığının altında yanıyordu tüm fenerler. Gücü, asaleti tüm çıplaklığıyla yarıyordu geceyi. Bizden güçlüsü yok, diye düşünüyordu tahtında oturan genç adam. Her zaman böyle düşünürdü. Toprak Krallığının, Su Krallığının ya da Hava Krallığının b...
