"Aa.. O zaman çıkayım ben.. Hazır olduğunuzda çağrı bırakın." dedim ve esans şişesini lavabo tezgahına bıraktım.

"Ya suya gir ya da salonda bekle ama villadan çıkma."

Çoktan kapıya ulaşmıştım ve teklifin cezbediciliğine kapılmadan, tereddütümü ona sezdirmeksizin kendimi dışarı attım. Temizlik görevlilerinin seslerini duyabiliyordum. Kapıda bir kaç saniye öylece dikildim ve kalbimin ritmi sonunda canıma kast etmeyen bir seviyeye indiğinde salona geçip koltuğa oturdum. Görevli kadınlar çıkarken bana selam verseler de sadece elimi sallayabildim.

Çok ama çok fazlasın Enes Arslan!

****

Yaklaşık kırk beş dakika sonra otelin kapısına geldiğimizde, terminalden haber verdiğim için vale elinde anahtarla bizi karşıladı. Arabaya yerleştiğimizde hala daha yeni bir cümle kurmamıştı. Krem rengi keten pantolon ve onu tamamlayan bol beyaz bir keten gömlek içindeydi. Artık ondan etkilenmemek için kendime telkin yapmaktan vazgeçmiştim çünkü işe yaramıyordu. Vitesi kavrayan eli, direksiyonu döndüren bileği, açtığı camdan esen rüzgarla sevişen saçları, dikkatle yolu süzen bakışları..

Bu kadar mükemmel olmamalıydı. Küfür etmeden küfürbazlıktı, niyetlenilmemiş bir günahtı bu. Milyonlarca sperm arasından, bir yumurtanın kabuğunu kırıp yerleşen bir gendi alt tarafı. Tüm insanlar nasıl şekillendiyse, o da öyle şekillenmişti ana rahminde. Ancak, ona baktıkça bu basit gerçeklik kabullenilmesi gittikçe zor bir hale geliyordu. Tasarlanmıştı, kusursuzdu. Ben ise yine kokusunda boğuluyordum. Lavantalı suda bekletilmiş, soylulara özel hazırlanmış bir papirüs gibi kokuyordu. Boğulurken bile oksijene ihtiyaç duymuyordum üstelik.

"Benim de mi suratımda bir şey var diyeceğim ama?" dedi.

"Ha?" birden kendime geldim, uzun süredir süzüyordum adamı, fark etmesi doğaldı. "Pardon." diyerek önüme döndüm ve içimdeki serserinin bana küfürler saydırmasına izin vererek kafamı pencereden dışarı çevirdim.

Evimin önündeydik.

"Üstünü değiştir." dedi.

İkiletmeden arabadan indiğimde, güzelce hazırlanmış olan Nalan apartman kapısından çıktı. Birbirimize baktık bir an ve gözleri hemen arkamdaki arabaya sabitlendi.

"Otele geliyordum." dedi ve tekrar bana baktı.

"Zaten benimle görüşmücektin. Git. Akşam konuşuruz."

"Tamam, görüşürüz ve sağol Barsçım be valla!"

"Hadi hadi." diyerek onu yollayıp eve çıktım. Takımdan kurtulmadan önce giyeceklerimi Arslan'ın yanında çok sırıtmayacak düzgün bir şeylerden seçmiştim. Beyaz pantolon ve açık mavi keten bir gömlek. Bilekliğimi de saatimin önüne taktıktan sonra hızla aşağıya indim. Ön koltukta yerimi aldığımda Arslan'la göz göze geldik.

"Çok bekletmedim ya?"

"Biraz ama değdi." dedi gülerek.

"Dalga geçmeyin lütfen."

"İşim olmaz." derken tüm gülümsemesi anında silindi ve arabayı çalıştırdı. Müzik açmak istiyordum ama cüret edemediğim için kafamın içinde çalmaya çalıştım. Etrafı izledikçe gerginliğim azalıyordu.

"Kahvaltı etmiş miydiniz?" diye sordum. Çok sevdiğim bir çibörek salonuna yaklaşıyorduk.

"Hayır."

"Etmek ister misiniz?" diye sordum ona bakıp kafamı eğerek.

"Olur." bakışlarını üzerimde gezdirirken dudağının kenarı yine hareketlenmişti. Gülümsedim.

ASLANWhere stories live. Discover now