"Kesinlikle öyle, sizin içinde zor olmalı." 

"Hemde nasıl."  

Mahallenin sokağına girdiğimizi fark ettiğimde ilacımı almam gerektiğini hatırlayıp şoföre seslendim.

"Ben burada inebilir miyim? İlacımı alıp geliyorum, siz eve geçin. Yiyecek dolabına bakarsın ona göre markete uğrarım." dedim Soo Bin'e anahtarı uzatarak.

"Bekleyebiliriz seni." dedi Seokjin dikilerek.

"Böyle bir araç mahallede fazlaca dikkat çeker, siz gidin mümkünse arabayı da gönderin. Karşımda oturan dedikodu delisi kadına sakız olmak istemem." dediğimde anlayışla başını salladı.

Arabadan inip eczaneye girdim ve her gün bıkmadan yutmam gereken hapa oflayarak baktım. Eczacı halimi görmüş olacak ki gülümsedi.

"Bende senin yaşlarından itibaren tedavi görmeye başladım, fazla büyütülecek bir şey değil sadece anlık sinir patlamaları yaşarken korkma yeter. Hatta mümkünse sinirlenmemeye çalış." 

"Üniversite de son senesi olan bir öğrenci için stres ve sinir en başta gelen şey oluyor ne yazık ki ama elimden geleni yaparım." 

"Okulun eninde sonunda bitecek ama geriye hastalığın ve sen kalacaksın, o yüzden hiçbir şey için kendini çok fazla yıpratma güzel kızım. Eminim başarılı olacaksın." Gülümseyip ücreti ödedim ve evime çıkan yokuşu aşmaya çalışırken dediklerinin ne kadar mantıklı olduğunu hesaplamaya çalışıyordum. Aslında mantıklıydı, ben olmasam okul hayatım ve kariyerim olmayacaktı ama bunlar içinde elimden gelenin fazlasını yapmam gerektiğini biliyordum. O yüzden her ikisinden de bir tutam alıp dengeyi sağlamak zorundaydım. Tabi ondan önce evimdeki iki ünlünün sevenleri tarafından bir gece ansızın boğazım sıkılmazsa bunları yapabilirdim.

Telefonumun titremesiyle gelen mesaja baktım.

Soo Bin: Bir şey lazım değil, Jungkook çok tatlı.

Gelen mesaja ister istemez kahkaha atarken yoldan geçen birkaç göz bana döndü. Hiç mi gülen insan görmediniz?

Hee-Young: Kaç paket ramen var, yeterli mi?

Soo Bin: Baya var güzel stok yapmışsın, Jungkook'u yiyeceğim ya şimdi çok tatlı.

Mesaja cevap yazma gereği bile duymayıp on dakikanın sonunda evimin kapısını gördüğüme sevinmiştim. Tam kapıyı açmak için elimi uzatacaktım ki arkadan gelen Hee-Young'a sesi ile yüzüme sahte bir gülümseme koyup arkamı döndüm.

"Oh ajumma, uzun zaman oldu." dedim yakalandığımı anlayarak.

"Senin eve üç kişi girdi, Soo Bin'i tanıdım da ikisi maskeli çocuktu kimdi onlar?" dedi merakla.

"Arkadaşlarım, ders çalışacağız hava da malum baya soğuk grip olmuşlar maske taktılar."

"Lüks bir arabadan indiler, zenginler belli ki. Ayarlasana bir tanesini kendine." dediğinde sinirden yüzüne haykırmamak için kendimi zor tuttum. Ha Kore ha Türkiye, yaşlı yaşlıdır bunu anladım.

"Size iyi günler, üşütmeyin içeri girin hadi." Saygıyla eğilip söylenmelerini duymamazdan gelerek terasın kapısını yüzüne kapattım.

"Manyak karı, yıllardır yalnız tabi kendine bulamamış başkasına bulacağım diye uğraşıyor. Utanmasa birini bana ayarla diyecek." Söylene söylene ayakkabılarımı çıkardığımda Soo Bin kıkırdayarak, Seokjin ve Jungkook'ta anlamayarak bana bakıyordu.

"Yine o ajummaya yakalandın değil mi? Bizi gördü de bir şey demesine kalmadan eve soktuk kendimizi. Hee-Young ne zaman ona yakalansa eve böyle söylenerek giriyor. Geçen Min Joon ile geldiğinde de aynısı olmuştu değil mi? Onunla evlenmesini söylemişti." dediğinde neden bu ayrıntıyı verdiğini anlayarak gözlerimi devirdim.

Let's Live Love with Together (BTS/ JİN)Kde žijí příběhy. Začni objevovat