Çat Kapı Gelen Misafir

252 20 44
                                    

"Ya Hee-Young! Hala geçmedin mi eve?" Ders kitaplarımı zorla çantama tıkıp telefonu omzumla kulağım arasına sabitledim.

"Şimdi çıktım okuldan. Sen neredesin?"

"Kapının önünde." dedi sinirle Soo Bin. Gülmemek için yanağımın içini ısırdım ve gelen otobüse yetişmek için koşmaya başladım.

"Otobüs geldi, yarım saate yanındayım. Kapatıyorum." Telefonu yüzüne kapatıp, otobüse de yetişmeyi başararak en arkadaki koltuğa kuruldum. Yarın hem sunumum hem de not ortalamamı etkileyecek olan bir sınavım vardı. Buraya kadar dişimi sıka sıka gelmiştim ve bu başarıyı yerle bir etmeye hiç niyetim yoktu. Okuldaki hocalarım boşuna bu ismi vermemişti bana. (Hee- Young başarılı kız anlamına geliyor.)

Kulaklığımı takacakken Türkiye'den gelen aramayla zil sesi otobüste yankılanmaya başladı.

"Annecim?"

"Kızım, çıktın mı okuldan? Yatmadan bir arayayım dedim."

"Şimdi çıktım otobüsteyim, aparta geçiyorum. Sen ne yapıyorsun, babam nasıl?"

"Gayet iyi, şekeri düşmüş ama insüline devam. Testlerini yaptırdın değil mi sende?"

"Yaptırdım, bir sıkıntı gözükmüyor. Diğer değerlerim de iyi." Halbuki daha hastaneye adım bile atamamıştım, sınavdan sonra ilk işim bu olacaktı. Şuan azar yemeğe halim bile yoktu.

"Tamam 3 ayda bir gitmen gerek, zaten tatilin de yaklaşıyor. Olmadı Türkiye'de beraber gideriz."

"Tamam annecim merak etme, sen kendine dikkat et asıl. Babama da iyi bak, öpüyorum."

"Bende." dedi ve isteksizce telefonu kapattı. Sıkıntıyla nefesimi verirken, kafamı dağıtmak için kulaklığımı taktım ve başımı cama yasladım. Evet, Türkiye'den Kore'ye gelen bir Türk'üm. 4 sene önce yerleştiğim kilometrelerce uzaklıktaki ülke artık ikinci evim olmuştu. İlk sene dil eğitimi alıp, 3 senedir Sungkyunkwan Üniversitesinde burslu olarak Psikoloji bölümün de okuyorum. Başta böyle anlatınca her şey kolay gibi gözükse de her gün yaşadığım zorlukları en iyi ben biliyordum. Bursumu kaybetmek istemiyorsam bir tane bile zayıf dersim olmamalı ve burada rahat bir iş kurabilmem için okulu neredeyse dereceyle bitirmem gerekiyordu. Şu 3 seneye kadar derslerim konusunda bir sıkıntı yaşamasam da para kazanma durumu beni bir hayli zorluyordu. Hayır maddi durumum fena sayılmazdı ama mezun olduktan sonra kendi ofisimi açacak kadar da varlıklı bir aileden gelmiyordum. Kaldığım yer ve kişisel ihtiyaçlarımın bir kısmını karşılamam için okulun verdiği bursla bir şekilde idare etsem de iş için para denen illete mecburdum, bu yüzden akşamları saat 06.00'dan gece 24.00'a kadar çalıştığım part time bir iş bulabilmiştim. Kafe sahibi de halimi anladığı için önemli sınav veya sunumlarım da kafe de çalışmama izin vermiyor ve beni apar topar eve geri gönderiyordu. Tatlı ajumma mı seviyordum.

Sunum içinde yine ondan izin istemiş ve bütün gecemi feda edeceğim 2 ders için geçerli bir not almayı umuyordum. Sonunda evimin orada ki durağı görmüş ve inmek için yerimden kalkmıştım. Eve gitmeden markete uğrayıp Soo Bin için güzel yemekler yapacaktım. 3 yıl boyunca usanmadan yaptığı şey beni kapının önünde beklemek olduğu için bu kadarını hak ediyordu. Sepeti bir sürü yiyecekle doldurup evin yokuşunu tırmanırken sol taraftaki sokakta neredeyse bir insan sürüsü vardı. Ellerinde koca kamerayla önlerindeki kişileri çekmek için koşturuyorlardı. Bunca zaman Kore'de görmeye alışkın olduğum bir manzaraydı. Seul'ün merkezinde olduğum için birçok drama dizileri buralarda çekiliyordu geçen yıl okulumda da lise dizisi çekimi yapmışlardı.

Kafamı yukarı kaldırdığım da ellerini çenesine koymuş çekim yapan insanları izleyen Soo Bin ile karşılaştım. Ellerimdeki poşetle zor bela merdivenleri aşarken beni görmesiyle sinirle yerinden kalktı.

Let's Live Love with Together (BTS/ JİN)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora