"Evet, dün sizinle telefonla konuşurken yanımdaydı. Bilirsiniz o biraz meraklı biridir." dedim koltuğa oturarak.

"Meraklı ve sana fazlasıyla değer veren birisi." 

"Ona şüphem yok."

"Evet, her neyse şimdi doktor bey dün ben biraz araştırdım. İki tür tiroit çeşidi varmış, zehirli ve zehirsiz olarak. Zehirli olan tiroitin çok çalışması zehirsiz ise tam tersi olan bir durummuş. Hee-Young'a hangisi? Ona göre yemeğinden tuzu keseceğim de. Birde kilo alıp verme durumu varmış farkındayım bu sıra tığ gibi oldu bizim kız. Ne yapsak, spora yazdırıp diyet programına mı girse yoksa ne varsa tıkayayım mı ağzına? Heh, ne dersiniz?" Sanki af edersin yolda eşek osuruyordu da dediklerimin hepsi kulağına girmemiş gibi doktorun konuşmasına müsaade etmeden ağzına ne geldiyse söylemişti benim canım arkadaşım. Bacak bacak üstüne yaptığım pozisyonu bozup ayağımla sağlam bir tekme geçirdiğimde inlemesini gizleyemedi.

Bay Kim, ilk başta ne olduğunu anlamasa da bir süre sonra kahkahalar atmaya başlamıştı. Gözlerimi yumup olayı hazmetmeye çalışırken Soo Bin acıyan bacağını ovuyordu.

"Gerçekten ona sahip olduğun için şanslı hissediyor olmasın Hee-Young'a." dedi gülümsemesinin arasından.

"Böyle anlarda pek diyemeyeceğim Bay Kim." Bay Kim sonunda kendini toparladı ve önüne dosyamı koyup konuşmaya başladı.

"Soo Bin'in de söylediği ve seninde bildiğin gibi iki tür tiroit hastalığı var. Seninkisi çalışmayan türden ki annenin zehirli olduğunu söylemiştin. Bu bir anne-kız hastalığı ve gayet normal bir durum. Sadece biraz geç geldiğin için değerlerin sınıra yakın çıkmış ilk önce 25 mg ile başlayıp bu değeri düşürmeye çalışacağız. O esnada stresten uzak duracaksın ve besinlerine dikkat edeceksin. Bir program hazırlayacağım sana ve vakit buldukça spora git. Hatta sabahları sahil kenarlarında yürüyüş yapmak sana iyi gelecektir. Denizdeki tuz oranı bunu dengelemede yardımcı olacak. Tuzu ne sıklıkla kullanıyorsun?"

"Yemeğe hiç tuz atmam ben, tadı acı geliyor."

"İşte bu da etki ediyor, muhakkak normal miktarda tuz ekleyeceksin. Anlaşıldı mı?" Başımı salladığımda bilgisayarına döndü ve diyet programımı hazırlamaya başladı. 

"Çıkışta mahallenin oradaki spor salonuna gidiyoruz tamam mı?" dedi Soo Bin fısıldayarak. Ona da başımı tamam anlamın da salladım ama kesinlikle kayıt olmayacaktım. Elli yaş üstü teyzelerin gittiği yerdi orası be!

Hastane telefonu çalmaya başladığın da Bay Kim, bilgisayardan bakışlarını çekti ve telefonu açtı.

"Evet." Bir süre dinledikten sonra yüzüne bir gülümseme koydu.

"Tamam girsinler buradaki işlem bitmek üzere." Telefonu kapattıktan birkaç saniye sonra odanın kapısı tıklatıldı.

"İçeri girin." Kapı açıldığında yüzleri maskeli iki çocuk kapının ağzında dikilmeye başladı. Soo Bin merakla onlara bakarken ben bir anda çalmaya başlayan telefonumu çantamın içinde bulmaya çalışıyordum.

"Hoş geldiniz çocuklar, sağdakini çözdüm de soldaki... Taehyung sen misin?" Bu ismi daha önce nereden duydum ben ve şu lanet telefon nerede?

"Hayır Bay Kim, Jungkook ben." Duyduğum isimle telefonu aramayı kestim ve başımı hızla sağ tarafa çevirdim. İkisi de maskesini çıkarmış vaziyette bize bakıyordu. Seokjin ile göz göze geldiğim an ise şaşkınlığımı gizleyememiştim. Bu kaçıncı tesadüftü böyle?

"Ah, her geçen gün boyun uzuyor evlat." Seokjin bakışlarını benden çekmeden gülümserken aklıma gelen Soo Bin ile başımı ona çevirdim. Donmuş ve ağzı açık vaziyette Jungkook'a bakıyordu. 

Let's Live Love with Together (BTS/ JİN)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن