0.3

33 2 1
                                    

all the shit that you say, do you mean it?


Gözlerimi yavaşça araladığımda gördüğüm ilk şey siyah bi tavandı. Üzerimdeki yorgunluktan olması gerek, yattığım yerde pozisyon değiştirerek uyumaya devam etmek istedim ama uyumama engel olan küçük bir şey vardı. Benim tavanım siyah değildi ve yastığım bu kadar sert değildi. Kapandığım gözlerimi hızla tekrardan açtım ve gördüklerim içimde bi korku uyandırmıştı. Küçük bir odanın içerisinde, simsiyah tavan vardı. Hayatımda hiç siyah tavan görmemiştim ve açıkcası bu durum tüylerimi ürpertmişti. Neden burada olduğumu kendi kendime sorgularken aynı anda yorganı zeminle buluşturarak ayağa kalktım. Çok büyük bir oda değildi, sadece bi camı vardı ve o cam diğer apartmanlara bakıyordu. Odanın diğer tarafındaysa kapı vardı, zaten görür görmez kapıya ilerlemiştim. Hatırladığım kadarıyla Jungkook'un sevgilisi kafama bir darbe atmıştı ve o an yere yığılmıştım ama çok fazla düşündükçe beynim zonklamaya, boğazım ise kurutmaya başlamıştı. Hemen buradan çıkmak istiyordum, evime gitmek istiyordum. Elim kapı kolunu tuttuğunda aklıma kızlar ve ailem gelmişti. Onların hiç bir şeyden haberleri yoktu ve en kötüsü ise, buraya nasıl geldiğimin en ufak fikre sahip değildim.

Tekrardan kapı kolunu bırakarak odaya son kez göz gezdirdim, çantamı komidinin üzerinde görünce hemen onu elime aldım ve içinde telefonumu aramaya koyuldum. O anki heyecandan olmalı ki, bir türlü telefonumu bulamıyordum ve saç diplerimden boynuma kadar akan terleri hissediyordum. Çantamı yatağa döktüğüm sırada ayak sesleri işitmemle olduğum yerde çivilenmiştim. Nefes dahi almaya korkarken bir hışımla döktüklerimi gelişigüzel bir şekilde çantaya teperken aynı anda saklanacak bir delik arıyordum. Heyecanım ve korkum birleşince bedenin buz kesiliyordu ve kımıldamak o kadar zordu ki benim için, şu an bile odanın ortasında bir adım bile kımıldayamadığım için kendimden nefret etmiştim. Sesler gittikçe yaklaşınca kalbim göğüs kafesimi delecek kadar hızlı atıyor, parmaklarımı sanki denize sokup çekmişim gibi terlerken benim tek yaptığım çantamı sıkıca tutmaktı. Lanet olası telefonu ne yapmıştım ki ben?

Birden kapı açılınca arkamı dönmek istemedim, istesemde yapamadım zaten çünkü içeriye dalan kişi kapıyı açar açmaz söylenmişti. "Cici bebek uyanmış mı?" Sesin tam bayılmadan önce kulaklarımda yankılan ses olduğunu fark ettiğim an bedenimi bir rahatlama gelmişti. Ellerimdeki çantayı yatağa bırakarak titrek ellerimi eteğime sildim, sahi hala giydiğim beyaz elbisemle olduğum için iğrenmiştim o an kendimden. Arkamı yavaşça dönerken Jungkook'un sevgilisi bana kısa bir bakış atıp büyük adımlarla yanımdaki yatağa zıplamıştı. "Mis gibi yatakta yattın ya. Ohh" derken ben o sıra hala olanları anlamaya çalışıyordum.

"Benim," dedim ve bir adım gerileyerek gözlerinin içine baktım. "Benim burada ne işim var?" Kaşlarımı çatarak sorduğum sorunun cevabını dikkatlice dinlemeye hazırdım. Jungkook'un sevgilisi uzandığı yerden doğrulurken bir kaşını kaldırmıştı. "Niye sevmedin mi burayı?" Dedi alay geçercesine.

"Hayır. Ve telefonum yok, geçen ne olduğunu hatırlayamıyorum bile."

"Ahh, telefonun Jungkook'ta. Bir müddet kullanamazsın, gerçi hattını iptal etti ama." Derken gülmüştü.

"Nasıl telefonum Jungkookta? Ne oluyor ya? Kimden izin alarak hattımı iptal ediyor o?" Sesim olduğundan daha gürültülü çıkınca, olayın ciddiyetini yeni idrak edercesine ayağa kalktı Jungkook'un sevgilisi.

"Sesini yükseltme. Karşında arkadaşın yok senin. Her şeyi boka çevirdin bari adam akıllı kes sesini ve her şeyi düzeltmemize izin ver."

"Ya sen delirdin mi? Ben ne yaptım size? Niye burdayım niye telefonumu alıyorsunuz? Hem sen niye kafama vurdun ki? Jungkook nerede? Hemen versin telefonumu bana." Art arda sorduğum sorular karşısında sıkılmış gibi bana bakıyordu. Kamera şakası falansa bunu düzenleyen şaka sahibini kendi ellerimle boğumaya vardım.

i want u :: jjkWhere stories live. Discover now