0.2

27 2 0
                                    

dear, with or without my mask, you can't find me. try to catch me if u can


Gecenin bir vaktinde balkonumun camlarını açmıştım. Saatin şu an kaç olduğundan inanın hiç haberim yoktu, sadece gecenin bu vaktinde düzgün nefesi içime çekmek istiyordum. Belki biraz ağlamak, biraz kendime acımak, biraz dünyadan kopmak istiyordum. Herkes istediği kadar beni neşeli ve çok konuşan bir kız olarak tanıyabilirdi lakin gece vakti geldiğinde yüzümdeki maske ister istemez düşerdi. Ve şu an maskeleri cayır cayır yakmak istiyordum, canımın yandığı gibi o maskelerinin de yanmasını istiyordum.

Yavaşça duvara yaslanarak yere oturdum. Akmaya hazır olan gözyaşlarım süzülüyordu bile. İlk defa olmasından varsayarsak, sevdiğim adamın başka bir sevdiği olmasını aklım almıyordu. Onun bir insana aşık olabileceğine inanamıyordum aslında çünkü çok içine kapanık birisiydi. Gizemli ve yalnızdı. Onu ben istiyordum, bu çok bencilce olsa bile yıllardır onu ben istiyordum. Onunla konuşmak, yakınında olmak hatta dokunmak istiyordum. Her şeyine aşıktım ben, gamzesine hele ki. Nefret ettim o kızdan, içimdeki tüm nefreti kıza yükledim. Keşke o kızla hiç tanışmasaydı ve keşke hiç aşık olmasaydı, hep içine kapanık kalsaydı ve herkesten uzakta bi yaşam kursaydı. Bu acının karşısında bencil olmak cidden zerre umrumda değildi çünkü biliyordum; sabah kalktığımda yine gülümsemek zordunda kalacaktım. Maske yine yüzüme yapışıp kalacaktı ve ben acımı bastırarak gülecektim.

Ve yine yeniden Jungkookla konuşma fırsatını kollayacaktım, yine umutla bir adım atacaktım. Platonik olmanın çok fazla kötü yanı vardı ve ben ne olursa olsun o ikisini ayırmak istiyordum.

Telefonuma gelen bildirimle yanaklarımdaki gözyaşlarını silerken yerde bıraktığım telefona uzandım.

Sun Hee — Gelmeyecek misin?

Gülümsedim. Sun Hee her zaman aramızdaki en masumumuz olmuştu, oydu herkesi merak edip kollayan. Birimiz hasta olsa bile sabah akşam ziyaret edip sıcak çorba hazırlardı, onu kandırmakta çok kolaydı. Hemen inanırdı çünkü çok saftı ve kalbi kendi bedeninden bile büyüktü. İyi ki vardı dediğim nadir insanlardı çünkü onun aksine Lara bambaşka birisiydi. Lara Sun Hee gibi sıcak çorba hazırlayan tiplerden değildi, Lara sen hasta olma diye binbir türlü azarlardı insanı. Hasta olmamam için elindeki şemsiyeyi benim üzerimde tutmuştu konserden dönerken ve tüm yol boyunca sinirini benden çıkarmıştı.

O ise böyle belli ediyordu sevdiğini. İkisine de sahip olduğum için kendimle gurur duyuyordum.

Ben — Yorgunum. Gelmeyebilirim, siz eğlenmenize bakın.

Birkaç saniye sonrası tekrar bildirim geldi.

Sun Hee — Lara söylememem için tembihledi ama şu an balkonunda ağladığını bildiğim için söyleyeceğim, seninki burada ve o yelloz kızın eteğine şarap dökmek için senden izin bekliyorum. Gelsen iyi edersin.

—•—

Bedenime tam oturan bembeyaz elbisem ve boyumu olduğundan daha uzun gösteren topuklularımla taksiden iniyordum. Yüzümde yine o kocaman gülümsemeyle tanıdığım birkaç insana selam verirken nasıl bir saat içinde saçlarımı maşaladığımı, makyajımı mükemmel derecede güzel yaptığımı ve bu geceye şahane uyan elbisemi nasıl seçtim inanın benimde fikrim yoktu. Yüzümde eksik olmayan maskem ile omuzlarımı dik tutarak yürüyordum. İnsanların bakışlarımı üzerimde hissetmek bazıların aksine benim hoşuma gidiyordu.

Bir saat önce ağladığım balkondayken şimdi bir partide canım çıkasıya kadar dans edip içmek istiyordum. Ha belki bir de Jungkook'u görmek. Hayır, aslında buraya Jungkook için gelmiştim. Onu görecektim, hatta konuşacaktım ve sevgilisinin olup olmaması şu an umrumda bile değildi.

i want u :: jjkWhere stories live. Discover now