4- Kanlı Ayaklar

194 27 12
                                    

Aşklarım kitaba di'li geçmiş zaman ile devam edeceğim ama bazı bölümlerde şimdiki zaman kullanacağım. O benim farkım.😉

Telefonumun ışığını Hana'nın yatağına doğru aydınlatınca telefon elimden düşüyor ve yorganın altına saklanıyorum. Bu gördüğüm kişi kesinlikle Hana değildi!

                            ◇◇◇◇◇◇

Sabah uyandığımda gözlerimi açmak istemedim. Hala yorganın altındaydım ve güneşin ilk ışıkları yorganı kızıl renklere boyamıştı. Acaba dün akşam olanlar beynimin bir oyunu muydu merak ediyorum.

Karnım guruldayınca yorganı üstümden kaldırmak zorunda kaldım. Yavaş hareketler ile kaldırdım ve Hana'nın yatağına baktım. Toplanmıştı, yastıkları her zamanki gibi düzenli bir şekilde duruyordu. Yorganı üstümden atıp yatakta oturmaya başladım.

Odanın kapısı açıktı ve mutfaktan sesler geliyordu. Bu ses... farklıydı. Sanki biri bardakları veya tabakları kırıyordu.

Hana nerede ki?

Hemen yataktan kalkıp terliklerimi giydim ama ayağımda hissettiğim sıvı ile anında terlikleri ayağımdan çıkardım. Ayağımda hissettiğim şey...kandı? Bu gerçek mi?

Sanırım hepsi bir rüya.

Kanlı ayaklarımı aldırmadan telefonuma baktım. Komodinin üzerinde duruyordu. Ya Hana koymuştu ya da o şey... düşüncesi bile iğrenç!

Mutfağa doğru ilerledim ve sesler durdu. Kapıyı araladım. Hana içerideydi ve elinde bir bardak vardı. Yerde ise tüm bardak ve tabaklar vardı. Ne olmuştu ona?

"Hana iyi misin?" , "Kapa çeneni dünyalı" Dedi ama sesi onun sesi değildi bu kalın bir sesti. Korkutucuydu. Tüylerim diken diken olmuştu ve titriyordum ama o benim arkadaşımdı.

"Hana bu sen misin?" Diye sorduğumda elindeki bardağı bana doğru fırlattı. Reflekslerim çok iyi olmadığı için kısa kollu tişörtümden dolayı koluma çarpınca kolum kesilmişti. Ben çığlık atarak oradan kaçmayı planlarken o şey beni kolumdan tuttu ve bir anda Hana yok oldu.

Artık tamamen onu görüyordum. Aman Tanrım! Çığlık atmaya başlamıştım. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum bu saçmalıktı. Bir korku filmi gibiydi. O şey iğrenç elleri ile ağzımı kapattı. Elleri ıslaktı. Elindeki kan mıydı?

"Benden kurtulamazsın demiştim!" Dedi ve gitti. Aynı anda Hana da yerde belirdi. Yorgun bir şekilde yatıyordu. Tanrım o da neydi öyle?

Hana'ya uzaylıymış gibi bakarken ayağa kalktı ve kafasını kaşıyıp etrafa bakındı. "Ne oldu burada?" Dediğinde ona söylemek ile söylememek arasında gidip geliyordum. Onun kalbini kırmak veya kendini kötü hissetmesini istemiyorum.

"Kyung! Söyle gitsin. Düşünme, çok düşünüyorsun." , "Peki, peki. Şey senin içine bir şey girdi. Aslında içine girmek ile kalmadı seni ele geçirdi gibi bir şey. Onu gördüm. Çok iğrenç bir görüntüsü vardı."

"Ah tamam tamam bu konuyu kapatalım. Ne dersin bugün Chinmae ve kız kardeşinin yanına gidelim?" , "Olur ama benim ve özellikle senin temizlenmemiz gerek." Dediğinde önce kendine sonra bana baktı. Benim ayaklarımda, yüzümde ve kolumda kan vardı ama...

Ama Hana'nın tüm vücudu kan içindeydi aynı zamanda üstünde siyah izler vardı. Kömür gibiydi...

                             ◇◇◇◇◇◇ 

Banyomuzu yaptıktan sonra üstümüzü giyindik ve eşyalarımızı alıp evden çıktık. Kapının önünde siyah kıyafetler giyinmiş genç bir adam oturuyordu. "Pardon? Birine mi bakmıştınız?" Diye sorduğumda kafasını kaldırdı ve bize kısa bir bakış atıp yukarı doğru merdivenleri çıkmaya başladı.

"Hırsız falan mı acaba? Ya da o şey insan kılığına mı girdi?" , "Saçmalama Hana o insandı." Derken hala yukarı bakıyordum. Bu sırada Hana omuz silkip kapıyı çalmıştı bile.

Chinmae kapıyı açınca içeriden harika pankek kokusunu içime çektim.  İkimizinde karnı guruldayınca Chinmae gülümseyip bizi içeri aldı. "Günaydın kuşlarım." Diyip yanaklarımızdan öptü. Onunla birlikte içeri geçtiğimizde masayı görmem ile saldırmam bir oldu.

"Kyung biraz saygılı olsana." Derken o da oturmuştu masaya.

"Hiç önemli değil. Siz bizim arkadaşlarımızsınız." Dedi Jane. Ona minnettar bir bakış atıp yemeklere yumulmaya devam ettim. Bu sırada kahvaltıda sabah yaşadığımız kötü olayı anlattık.

"Aman Tanrım! Evi okutsak falan mı? Kiliseye gidelim bugün." Dedi Chinmae. "Ya daha çok kızarsa? Ya size saldırırsa bu sefer?" Dediğimde Jane başladı, "Bizde tüm binaya aynı işlemi yaptırırız."

"Emin değilim işe yarar mı bu?" Dediğinde Hana aynı dakikada kapı çarpma sesi duyuldu.

"O da neydi öyle?" Derken ayağa kalkmıştım. Tekrar kapı sesi duyduğumuzda ben hemen evin kapısından bizim daireye baktım ama kapı kapalıydı.

"Hey sakin olun balkonun kapısı rüzgar ile çarpıyormuş." Dedi Chinmae. Kafa sallayıp yerime geçtim. "Ben size Türk kahvesi yapıyım. Geçen sene tatile gittiğimizde almıştım. Gerçekten çok hoş." Dedi Jane.

Kafa sallayıp Chinmae ile salona geçtik o da mutfağa geçti. Jane kahveleri yaparken Chinmae'ye daha ayrıntılı anlattık her şeyi. Chinmae korkunca bizi anında susturdu. "Tamam yeter susun! Bakın tüylerime." Diyip kolunu bize uzatınca "Kıllarım demek istedin sanırım." Diyince bana dil çıkardı.

Biz gülerken Jane kahveleri getirmişti bile. Onunla bir şey daha odaya girince ben oturduğum koltuğu sıkmaya başlamıştım. Onun kedi olduğunu anlamam uzun sürmedi ama.

Bu kadar paranoyak olmamalıyım!

Jane'in önümüze koyduğu kahveden bir yudum alınca. Jane anında bu kahvenin nasıl içileceğine dair bilgiler vermeye başlamıştı ama pek dinlemiyordum. Aklım hala o şeydeydi. Birde siyahlı gençte.

Bana bir yerden tanıdık geliyordu ama çıkaramamıştım. Bu sinir bozucu olayı çözmeye çalışırken Hana koluma çimdik attı. "Beni dinliyor musun?" Diyen Jane'e baktığımda bir an o şeyin yüzünü görmem ile çığlık atmıştım ve kahve üzerime dökülmüştü.

Ben ağlamaya başlayınca etrafım da buğulanmaya başladı. "Chinmae hadi kucağına al onu hastaneye gitmeliyiz. Kriz geçiyor! Hadisene!" Diyen Jane'in sesini duymuştum en son sonrası titremelerim ile karanlığa büründü.

toujours -lee jongsuk✔Where stories live. Discover now