17. Bölüm

1.9K 213 111
                                    

Sevgili YoungHova ;

Bölümü yayımlayacağıma zerre inancın olmadığı için bölümü sana ithaf ediyorum. Bana azıcık güven lütfen. Arada sırada da olsa yap bunu :(

*

"Kendini iyi hissediyor musun?"

Luke buzlu limonatasından bir yudum alırken kafasını salladı. "İyi ne kelime, muhteşem hissediyorum."

Gözlerimi yüzündeki pansuman yapılmış yaralara diktim. Saçları kirlenmiş, tişörtüne kan bulaşmıştı. Her şeye rağmen nasıl oluyor da dişlerini göstererek gülebiliyordu, anlamıyordum.

"Bana öyle bakmaya bir son ver Portia," dedi arkasına yaslanarak. "Ben gayet iyiyim. Endişelenmene gerek yok."

"Sen pansuman yaptırırken senin için bir tişört almalıydım." Somurttum. "Neden daha önce aklıma gelmedi, hiç bilmiyorum."

Uzanıp yanağımı okşadı. "Benim için yeteri kadar şey yaptın zaten."

Hafifçe gülümsedim. Yanağıma dokunan eli o kadar nazikti ki, sonsuza kadar orada kalsa, bununla yaşayabileceğimi düşündüm.

"Beni hayatım boyunca yaptığım iyilikleri saymaya itiyorsun, bunu biliyor muydun?" Elini yanağımdan çekip elimin üstüne koydu. "Çünkü eğer hayatımın herhangi bir anında fazlaca iyilik yapmadıysam, Tanrı seni dilediğimde bana seni vermek yerine kafama bir tane patlatırdı diye düşünüyorum."

"Peki ben ne düşünüyorum, bilmek ister misin?"

Güldü. "Ne düşünüyorsun?"

"Abarttığını."

Kaşlarını kaldırdı. Bana sanki bu hayatında duyduğu en saçma şeymiş gibi bakıyordu. Sonunda, "Yanılıyorsun," dedi. "Biraz bile abartmıyorum."

"Bana dünya üzerinde bir tane bulunan mükemmel bir yaratıkmışım da, bana sadece sen sahipmişsin gibi davranıyorsun. Sence bu abartmak değil de ne?"

"Bekle biraz, düşüneyim." Göz temasımızı kesip yukarılara bakarak abartılı bir şekilde düşünüyormuş gibi yaptı. Sonunda bakışlarımızı tekrar buluşturup, "Buldum!" dedi yapay bir heyecanla. Yavaşça bana doğru eğilip, büyülü bir sözcük telaffuz edecekmiş gibi fısıldadı. "Aşk."

İçimde bir yerlerde havai fişekler patladı, yıldızlar kaydı. Ne diyebilirdim ki, Luke gerçekten beni kalbimden nasıl vuracağını iyi biliyordu.

Ben bir şey söylemeyince, daha doğrusu söyleyemeyince sırıttı. "Ben böyle şeyler söylediğimde yüzünde oluşan ifadeye bayılıyorum."

Merakla, "Ne ifadesi?" diye sordum.

"Hayır, hayır." Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Anlatmakla olmaz. Benim yerimde olup kendine bakmadan bunu asla anlayamazsın." Uzanıp yanağımdan öptü. "Ama seni temin ederim, hayatımda gördüğüm en güzel şey falan."

Ellerimle yüzümü kapattım. "Luke! Yeter ama."

"Yapma, Portia. Utanıyor olamazsın, değil mi?" Ellerimi tutup yüzümden çekti ve karşılaştığı manzara ağzının hafifçe aralanmasına sebep oldu. "Tanrı aşkına! Gerçekten utanıyorsun. Yanakların kıpkırmızı olmuş."

Yanlış anlamayın, hiçbir zaman kızardığını anlayabilen kızlardan olmamıştım. Luke'un yanında da onun dışında hiçbir şeyden anlayamayan kızlardan olduğum için, kızardığımı öğrenmek beni çok şaşırttı. Ellerimle yanaklarımı tutup, "Öyle bir şey yok," dedim. "Sadece sıcaktan biraz pembeleşmiştir o kadar."

You suck at love // l.hWhere stories live. Discover now