16. Bölüm

2.2K 226 70
                                    

Luke'un sarf ettiği sözlerin, üstünde etki bıraktığı tek kişi ben değildim. Owen'dan tutun, olayı izleyen herkes bunu duymuş, hayretler içinde Luke'a bakıyorlardı. İçimden kötü bir his geçti. Bakışlarımı Luke'un gözlerinden çekip, Owen'a baktım. Yüzü gerilmiş, ifadesi donuklaşmıştı. Luke'un söylediklerinin hiç hoşuna gitmediği bariz bir şekilde belli oluyordu. Bir yanım korkarak ona saldırmasını beklese de, Owen hiçbir şey yapmadı. Onun yerine etrafında yavaşça dönüp, olan biteni izleyen insanların hepsine ürkütücü bakışlar attı. "Gösteri bitti," dedi soğukkanlılıkla. "Gitmek için beş saniyeniniz var."

Kimse kıpırdamadı. Owen bunun üstüne adeta kükredi. "Çoktan beş saniye oldu, uzayın!"

İtiraf etmeliydim, abim isteyince gerçekten de fazlasıyla korkunç biri olabiliyordu. Herkese öyle bağırması beni bile yerimden sıçratmıştı. Ben böyleyken, insanların koşarak uzaklaşmasına şaşırmamak gerekti.

Owen, Audien'a döndü. "Lafım sen ve arkadaşların için de geçerliydi. Gidin buradan." Audien elini yüzüne bastırmaya devam ederek arkadaşlarının yanına gitti. Uzaklaşmak için arkalarını dönmüşlerdi ki, Owen konuşarak onları durdurdu. "Bir daha ailemden herhangi birine bulaşmamanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Eğer bunu tekrar unutacak olursanız, sizin için sonuçları daha ağır olur."

Audien başını salladı. Yenilmiş görünüyordu. Gurunun ne kadar incindiğini on kilometre öteden fark edebilirdiniz. İçinde büyük bir öfkenin patlamak üzere yükseldiğine emindim. Yine de yapabilecek hiçbir şeyi olmadığı için arkasını dönüp arkadaşlarıyla birlikte hızla uzaklaştı. Bakışlarımı tekrar Owen'a çevirdim. Lise sona giden biri, nasıl bu kadar ölümcül olabilirdi, aklım almıyordu.

"Teşekkürler dostum," dedi Luke, bir anda. Yüzünün kanla kaplı olmasına rağmen –ki muhtemelen acı da çekiyordu– kocaman gülümsüyordu. "Benden vazgeçmeyeceğini biliyordum." Owen'a doğru bir adım atmıştı ki, Owen elini havaya kaldırıp durmasını işaret etti. "Sakın daha fazla yaklaşma."

Luke'un gülümsemesi yok oldu. Şok olmuştu. Ben de öyle. Gözlemlediğim üzere, diğer herkes de...

Luke, "Ne demek istiyorsun?" dedi fısıldar gibi. "Yoksa..." Gözleri hayal kırıklığıyla doldu. "Yoksa bütün her şeyi paçayı sıyırabilmem için mi söyledin?"

Owen ifadesizdi. Kollarını göğsünde birleştirip derin bir nefes aldı. "Hayır. Tekrar ailedensin, bunu seni kurtarabilmek için söylemedim. Beni tanıyorsun, kastetmediğim bir şeyi asla söylemem."

"Ama..."

"Sana güvenmiyorum," dedi Owen pat diye. "Yine bizden biri olmuş olabilirsin, ama artık en yakın arkadaşım değilsin."

Luke'un suratında öyle bir ifade belirdi ki, canım yandı. Owen onu çeteden attığında bile bu kadar üzgün görünmüyordu. Owen'ı ne kadar sevdiğini, ona ne kadar değer verdiğini bu bakışlarından o kadar iyi anlayabiliyordum ki...

"Güvenini geri kazanmak için ne yapabilirim?" Luke'un sesinde çaresizlik vardı. Sanki Owen ona birini öldür dese, bunu hiç tereddüt etmeden yapabilirmiş gibiydi.

"Portia'dan uzak durarak başlayabilirsin," dedi Owen. "Sana uyar mı?"

Luke bana baktı. Gözlerimiz buluştuğunda, sanki hissettiği bütün kötü şeyleri ben de hissettim. Eğer Michael hâlâ beni tutmuyor olsa, koşarak ona sarılırdım.

Luke tekrar Owen'a çevirdi bakışlarını. "Bunu yapamam."

Owen kocaman bir kahkaha patlattı. Bu, hayatımda duyduğum en içten olmayan kahkahaydı. Kahkahası durduğunda, "Az kalsın ona gerçekten âşık olduğuna inanıyordum," dedi. "Tanrı aşkına, Luke! Bu saçmalığa ne zaman son vereceksin?"

You suck at love // l.hWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu